Bir şahsa kul-köle olduysan eğer…

alt

Şahıs, dillendirdiği hakikatlere perde olmayıp ayine olursa kıymeti vardır. Aksi halde, ona değer verilmez ve itibar edilmez.

Şahsiyetini merkeze koyarak nurlu hakikatlere perde olan bir kimse, yaşıyor veya savunuyor göründüğü dâvâya çok büyük zararlar verir.

Zira, lisânen ifadeye çalıştığı sâfi mücevherattan muhtaçların hakkıyla istifade etmesine mani olduğu gibi, birçok insanın ileride sukût-u hayale uğramasına, hatta ciddî travmalar geçirmesine de sebebiyet verebilir.

Bu zamanda, şahsiyetçiliğin daha ziyade perde olduğu veya hakikatleri perdelemek maksadıyla cilâlanıp ön plâna çıkarıldığı da inkâr edilmez bir gerçek. Bizler de, bu gibi hallerin çarpıcı örneklerine mükerreren şahit olduk ve olmaktayız. Dolayısıyla:

* Şahsa bağlılığın, fertlerin kabiliyetini nasıl da atıl bıraktırıp dumura uğrattığına yakînen vâkıf olduğumuz için…

* Şahısperestliğin revaç bulduğu topluluklarda—başkasının menfaatine enayice çalışmanın dışında—ferdin geri kalan kabiliyet ve meziyetlerinin nasıl da törpülendiğine üzülerek şahit olduğumuz için…

* Şahıs merkezli yapılanmaların, gidilecek istikamet noktasında cemaati figüran yerine koyduğuna ve cemaatin fertlerini nasıl da düşünce tembelliğine sevk ettiğine kahırlanarak şahit olduğumuz için…

* Şahısların parlatılarak zirveye oturtulduğu çevrelerde, fikirlerin ve muhakeme gücünün nasıl işportaya düşürüldüğüne teessüfle şahit olduğumuz için…

* “Şahs-ı vahid”in hükmettiği topluluklarda, insanî duyguların nasıl da sömürü aracı olarak kullanıldığına; kezâ insanların maddî ve mânevî emeklerinin nasıl da meçhûl adreslere ve istismara açık dehlizlere kanalize edildiğine içimiz yanarak şahit olduğumuz için…

* Şahıs odaklı dairelerde, insanî duyguları uyandırmak, ulvî terakkiyata doğru teşvik ile sevk etmek yerine, dinleyici kitlesini daha çok uyutma ve uyuşturma cihetine gidildiğine tereddütsüz şekilde kanaat getirdiğimiz için…

* Ve, bunlara mümâsil daha birçok sebebe istinaden, şahısperestlikten artık nefret eder hale geldik.
* * *
Bu bölüme şu can alıcı hususu da ilâve edelim ki: Şahıslara kul-köle olmanın yaygınlık kazandığı bir yerde, başkaca düşman aramaya gerek yok. Kezâ, mâruz kaldığımız dahilî ve haricî türlü sıkıntıları tutup Avrupa’ya, Amerika’ya, Rusya’ya, yahut İsrail’e yükleme kolaycılığına da hacet yok.

Onların, kendi gizli hesap ve menfaatlerine göre hareket etmeleri, ona göre politika üretmeleri gayet normaldir.

Önemli olan, ey Müslüman, senin ne yapacağın, yahut ne yapman, nasıl hareket etmen gerektiği hususudur.

Kullanılmaya, istismara açık

Şahs-ı mânevî yerine şahs-ı vâhidin hükmettiği topluluklarda, sürekli şekilde bir tek adam konuşuyor, gerisi ise sadece dinleyerek figüranlık yapıyor.

Böyle bir dinleyici, aklından ziyade kalbine düşen hemen her söze ise, ayrıca bir “hikmet kılıfı” uydurmak durumuyla başbaşa bırakılıyor.

Zira, önünde başka bir seçenek yok. Söylenenleri mihenge vuramaz. Herhangi bir tenkit, yahut itirazda bulunamaz. Böyle bir hakkı yok çünkü.

Dolayısıyla, kendisine biçilen standart rolün dışına çıkamıyor ve çıkamaz. Çıkmaya çalıştığı anda, ya aforoz edilir, ya da kibâr olmayan yöntemlerle o dairenin dışına itilir… Ve, bütün bunlar yine şahsa istinaden, yahut şahsın nüfûzu istismar edilerek yapılır.

Şahıs adına bunlar yapılabilirken, işin vahim ve sakat bir başka yönü ise, merkezdeki veya tepedeki şahsın da başka güç ve organizasyonlar tarafından kullanılabilir ihtimalidir.

Eskiden, kitleleri etkileyen lider pozisyonundaki şahıslar daha çok zehirlenerek, yahut vurulup öldürülerek etkisiz hale getirilirdi.

Şimdi ise, lideri vurup öldürmek yerine, ilerleyen teknolojik imkânlardan istifade ile o liderin kılcal damarlarına kadar girip yönlendiriliyor veya başka maksatlar için onu kullanma cihetine gidiliyor.

Büyük toplulukların fertleriyle tek tek uğraşmak zor. Fakat, cemiyetin iradesine hükmeden bir şahsın bütün şifrelerini çözmek ve ona göre tedbirler alma nisbeten kolaydır.

Bu meyanda, “zihin kontrolü” yönteminin dahi artık bayatlandığını söylemek mümkün. Şahsın çözdürülen şifrelerinden girmek ve hiç çaktırmadan elektromanyetik müdahalelerde lideri yönlendirmek de artık sır olmaktan çıkmış durumda.

Kim bilir, şöhretli şahıslara bu zamanda daha neler neler yapılıyor ki, hal ve istikbâli aydınlatan Nur Külliyatında belki yüz defadan ziyade aşağıdaki mühim hakikatler en keskin ifadelerle nazara veriliyor:

* Eskiden, hâkim bir şahs-ı vâhid idi. Şimdi ise, zaman cemaat zamanıdır.

* Şahıs, dâhî de olsa hiç hükmündedir. Cemaatin şûrâsına istinad eden şahs-ı mânevî daha kuvvetli, daha metindir.

* Said yok; konuşan yalnız hakikattir, hakikat-i Kur’âniyedir.
* * *

Evet, bu zamanın cemaat ve şahs-ı mânevî zamanı olduğuna dair, Nur Külliyatının muhtelif Risâlelerinde mükerreren vurgular yapılıyor.

Bunun en mühim sebebi şu hususlar olsa gerektir:

* Dâvâ bâki, şahıs ise fanidir. Bâki bir dâvâ, fani omuzlara bina edilmemeli.

* Bu zamanda şahıslara çürütecek çok sebep ve imkân var. Propoganda silâhıyla şahsı çürütmek çok kolaylaşmış durumda.

* Şahısperestlik bu zamanın tehlikeli bir hastalığıdır. Bulaşıcı bir illet gibidir. Kitleleri dumura uğratacak kadar tehlikeli riskler taşıyor.

* Şahıs yanıltılabilir, korkutulabilir, gizli pazarlıklarla onlara hiç umulmadık işler yaptırılabilir. Fevkalâde değişkenlik ve güvensizlik riski taşıyan şahsın bu özel durumu, geniş çevreleri de doğrudan etkileyebiliyor. Meselâ, o şahıs yanıldı mı, onun bütün bağlıları da otomatikmen yanılgıya düşüyor.

Bu yazıyı, meselenin ruhuna uygun düşen yine bir Nur’lu ifade ile noktalayalım: “Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritâne âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadâkat ve sebat ve müfritâne irtibat ve ihlâs lâzımdır. Onda terakkî etmeliyiz.”
(Kastamonu Lâhikası, s. 57)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*