Bir şefkat kahramanı: Firdevs Söker

Geçtiğimiz yıl “Şefkat Kahramanları” isimli bir yazı dizisi hazırlamıştık. Dizi biteli aylar oldu. Yayınladığımız o çalışmalar şimdilerde kitaplaşmak için teknik masada baskıyı bekliyor. Beri yanda, bilgi akışımız da devam ediyor…

Bunlardan biri de Üstad Hazretlerinin Emirdağlı talebelerinden Firdevs ve Ahmet Söker çifti. Onları yazı dizisinde tanıtmıştık, ama oğulları ile konuşma fırsatımız olmamıştı.

Bir program dâveti üzerine geçtiğimiz hafta yolumuz Eskişehir’e düşünce oğulları İsmail Bey ve eşi Hatice Hanım ile bir görüşme yaptık. O görüşmeden notlar aktarıyoruz sizlere..

ZÂT-I MUHTEREMİ ÇOK SEVERİM

İsmail Beyin babası Ahmet Söker nalbanttır. Sabahın karanlığından akşamın karanlığına çalışır. Emirdağ’a sürgün geldiğinde Üstada at verdi diye Afyon Cezaevinde kalır. Babasını ziyarete hapishaneye gittiğinde oğluna Üstadın kaldığı dökük saçık odayı işaret eder, mahkûmlardan Kasap Tahir ile tanıştırır. Zincirlenmiş tehlikeli bir mahkûmdur o. Ama Risâle-i Nurları öğrenince değişir tamamen. Babasının anlattığına göre Afyon Hapishanesine ilk geldiklerinde Üstad kapıdan girmeden önce geri dönerek beraberindekilere “Burası suçsuzlar için Medrese-i Yusufiyedir!” der. Sonra girer. Gerçekten hapishane medrese olur. Ahmet Söker orada 62 gün kalır. Çoğu beraat ederler zaten.
Evde hapishane hatıralarını anlatır: Mahkemede hâkim “Bu at senin mi?” diyerek, atın fotoğrafını gösterir. “Evet, benim!” cevabını alınca “Atı neden verdin?” diye sorar. Üstad Hazretlerini göstererek “Zat-ı Muhteremi çok severim Hâkim Bey” der. Hakim “Kanunlara muhalefet ettin!” dediğinde “Ben bir şey yapmadım Hâkim Bey, at muhalefet etmişse onu bilmem!” cevabını verince hâkim çok hiddetlenir.
Atı satar, bir başkasını alırlar. Yeni at bir gözü kör ve öyle huysuzdur ki arabaya koşulmaz. Ama sıra Üstadın arabasına geldi mi uysallaşır çeker.
Zübeyir ve Ceylan Ağabeyler araba sürmeyi öğrenesiye Üstadı İsmail Bey gezdirir. Çoğu kez Yorgun Dede, Kolonçam’a giderler. Bir defasında Üstad “Talebeliğe kabul ettim. Namazını kıl!” der ona.
Emirdağ’da Üstadı evinde zehirlerler. Hükümet Tabibi Tahir Barçın hem hafız, hem doktordur. Mehmet Çalışkan ile birlikte çok sahip çıkarlar Üstada.
Risâle-i Nurlar insanı eğitir, değiştirir. Sözgelimi Mustafa Acet ayakkabı tamircisidir. Kendini yetiştirir. Hoca, imam, hattat olur. Diyanette çalışır. El yazısıyla Kur’ân yazar, annesi Firdevs Hanıma hediye eder. Öylesine kıymetlidir ki o Kur’ân Firdevs Hanımın nazarında, ölmeden önce onu torunu Ulviye Hanıma emanet eder.

ANNEM OKUMA YAZMA ÖĞRENDİ

Firdevs Anne öylesine okuma sevdalısıdır ki, “Risâle okuyacağım” diye elli yaşından sonra okuma yazma öğrenir. Hiç utanmaz ilkokula giden çocuklarla birlikte çalışır, sorar, öğrenir.
Hanımların sohbetlerini takip eder. Hele eşi Ahmet Beyin ölümünden sonra neredeyse geceleri uyumaz. Devamlı Risâle okur, zikirle meşgul olur. Emirdağ’da dışarıdan Üstadı ziyarete gelen hanımlara Fethiye Çalışkan ile yardımcı olur. Kastamonulu Ulviye Hanım, İzmirli Zehra hanımlar ilk akla gelenlerdir.
İsmail Bey “Ülkenin ekonomisi nasıl düzelir?” diye bir sohbet ortamında konuşurken “Benim annem ekonomistti” deyince çok şaşırırlar. Anlatır annesini, yaptıklarını. Hâlâ dostlarıyla bir araya geldiklerinde güler, “Tekrar anlat şu ekonomist anneni!” diye şakalaşır, hayırla yad ederler Firdevs Anneyi.
Bütün komşuları gibi onların da bağı vardır. Bağ, bahçe, ağaç öyle önemlidir ki her bağın, her ağacın bir adı vardır. Şimdilerde yazlığa gidildiği gibi onlar da Hıdırellezde gider, bağbozumunda dönerler Emirdağ’a. İşin durumuna göre Emirdağ’daki evde de kalınır. Pekmez, kabaklı pekmez, kavurma bağda yapılır. Güz geldiğinde annesi ve ninesi iki koyun satın aldırır, onları karpuzla, ekmekle besler büyütürler. Kışa girerken kestirir, kavurmasını yaparlar. O yıllarda  kasap yoktur ki! Kışlık et ihtiyacı böyle karşılanır. Bağlarında küçük bir fırınları vardır. Ekmeği, yemeği orada pişirirler. Kuyuya yiyecekleri sarkıtır, buzdolabı gibi kullanırlar. Yirmi kulaçtan su çeker bostanlarını sular, sebze yetiştirir, her gün bir sepet de Emirdağ’daki evde kalanlara da gönderirler.
Annesi Üstad Hazretlerinin verdiği yoğurt parasını biriktirerek iki kuzu almış, onları çobana vermiştir. Onlar çoğaldığında satar, üzerine biraz da ilâve edip oğluyla beraber hacca giderler. Böyle iktisatlı, kanaatkâr bir annedir o…

FİRDOST!

Firdevs Söker’i, yanında vefat ettiği gelini Hatice Hanım da anlattı. Yaşlılığını oğlunun yanında geçiren Firdevs Anne gerektiğinde oğluna karşı gelinini kızı gibi hep savunur, kollar…
Üstad Hazretleri ona Firdevs demez “Firdost” der. Emirdağ’da bir gün görümcesi Şahide ile beraber Üstadın ziyaretine gitmeye hazırlandıklarında kalabalık olup da dikkat çekmesin diye kayınvalidesi onlarla gitmez. Üstadın huzuruna girdiklerinde “Firdost yok mu?” diye sorar. Dönüşte kayınvalidesi ziyaretin nasıl geçtiğini öğrenmek ister. Üstadın kendisini sorduğunu öğrendiğinde nasıl ağladığını bugün bile unutmaz Hatice Hanım.
Emirdağ’da hanımlar bir araya gelerek Nur sohbetleri yaparlar. Şahide Anne çok faaldir. Çocukları küçük olduğundan fazla katılamaz Hatice Hanım. Ama onları çok sever. Kızlarının birinin adı Üstadın annesinin adı olan Nuriye, diğerininse Ulviye’dir. Kastamonulu Ulviye Hanım Emirdağ’a Üstadı ziyarete gelmiş, onlarla tanışmıştır. Çok medeni, çok zarif bir hanımdır o.
Ümmühan Ünlü Teyze çocuklarını emzirirken “Âlimlerden, salihlerden olursun inşaallah!” diye duâ etmesini tembihler.
Kayınvalidesi çok gayretli, girişken, çalışkandır. Kırık çıkık işlerini çok iyi bilir, insanlara yardımcı olmaya çalışır. Risâle-i Nur okudukları toplantıları hiç bitmez. Gittiği yerlerde Nurcu hanımları mutlaka bulur, tanışır, konuşur. Kızının yanına İzmir’e gittiğinde Ayvalıklı Leman Teyzeyi bulup konuştuğunu anlatmıştır gelinine.
Bazen dil orucu tutar. Kimseyi yanına kabul etmez, kimseyle konuşmaz… Ona “Sen oruç tutuyorsun, ben günaha giriyorum!” diye takılır Hatice Hanım.
Sık sık “Risâle okuyun!” diye hatırlatır evlâtlarına.
Güzel dikiş bilir. Bir gün Mehmet Çalışkan dikiş için bir top siyah kumaş getirip teslim eder Firdevs Anneye. Yeleği diker. Üstad “Ben siyah yelek giymem” deyince, Fethiye Çalışkan ile beraber beyazını dikmişler. Üstad da karşılık olarak bir gömlek verir ona. Hanımlar 3–4 kişi olurlar, Üstad kıra çıktığında onun arkasından görüşmek için yanına giderler. Bir gün gruptaki bir hanıma Üstad Hazretleri “Risâle-i Nur okunurken yatma!” deyince hepsi merak edip “Üstad sana neden böyle dedi?” diye sorarlar. Meğer eşi sesli olarak ders yaparken o hanım yatarak dinlermiş.
Çok gayretlidir Firdevs Anne. “Her yanım titriyor kızım. Ne yapayım yine de gayret ediyorum” der. Gençtir, güler, ama şimdi kayınvalidesinin ne demek istediğini anlar.
Kimsenin arkasından konuşmaz, ne söyleyecekse kişinin yüzüne söyler. O yüzden bazı dostları çekinir Firdevs Anneden. Bir gün kıyafeti hayli açık olan tanıdık gençlerden biri onu gördüğünde arkasını döner. Onun yanına giderek, “Kızım benden korkacağına Allah’tan kork!” der Firdevs Anne.
Son zamanlarında hastalanır, hastaneye yatırılır. Hasta yatağında tanıdık doktorlardan birine “Anneniz kabrinde sizden duâ bekliyor. Siz de hiç aldırış etmiyorsunuz…” der. Hiç çekinmez, doğru bildiğini her yerde konuşur, ama kimsenin ardından lâf etmez.
Gelininin kucağında vefat eder. Hastaneden eve çıkardıklarında yatağına yatırırlar. Bir müddet sonra kendini birden yere atar. “Neden öyle yaptın, acıdı dizin!” der gelini. “Acımadı. Burası daha iyi” diye mırıldanır. Son nefesini yumuşak döşekte vermek istemez.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*