Bir sene daha bitti, ama kıyamet de yaklaştı…

Evet, bir sene daha bitti, seviniyoruz.

Ama ömür ağacından, bir yaprak daha düştü, buna da üzülmemiz lâzım. Tarihin ilerlemesiyle, aynı zamanda, kıyamet de, gittikçe yaklaştı, yaklaşıyor…

Bundan bin beşyüz sene kadar evvel, Kur’ân-ı Kerîm nâzil olup, kıyametle alâkalı âyetleri, Peygamberimiz (asm) îzah edip, tefsir ettikçe ve “kıyamet yaklaştı, kıyameti intizar ediniz (bekleyiniz)” dedikçe, Sahabe-i Kiram sararıp, solup, kıyametin dehşetini düşünmüşlerdi.

Bizler ise, onların bin beşyüz sene evvelki hissettikleri dehşet ve korkuyu, maalesef hissedemiyoruz. Hem de geçen sene, şimdiye kadar görülmemiş, artık adına ne derseniz; felâket deyin, helâket deyin, âfat deyin, musîbet deyin… Gözle görülmeyen bir virüs vesilesiyle, resmî rakamlara göre, dünyada bir milyonun, Türkiye’de de, yirmi binin üzerinde insanın, şapır, şapır ölmesi hadisesi tahakkuk ettiği hâlde… Böyle büyük bir vak’anın, kıyametin numunesi veya ayak sesleri olan bir hadisenin sesine kulak vermeyip, umursamaz bir tavırla, sanki dünyada ebedî kalacakmışız gibi sadece dünyaya hasr-ı nazar edip ölümü düşünmeden yaşamaya devam etmek hangi aklın işidir?

Elbette, bir sene bitti, yeni bir sene başladı, hayırlı olsun. Bu yeni seneye, ümidimizi kaybetmeden bakmak lâzımdır. Ama dediğimiz gibi, neyin, nasıl olacağını bilemediğimiz bir hadiseyle karşı karşıyayız. Kimse bu virüs hakkında net konuşamıyor. Dünya devleri, dünya jandarmaları devletler bile, hayrette, şaşkınlıkta. Çünkü niye? Niye olacak? Bütün bunlar, her şeyi maddiyatta arayanlar, hadiselere maddi gözle bakıp, manevîyat cihetine fazla nazar etmeyenlerin bilemeyeceği işler de ondan.

Öyle veya böyle, her ne şekilde olursa olsun, dünyanın başına sarılan bu virüs, bu gözle görülmeyen bacaksız, kendi kendine hareket etmiyor da ondan. Onu, bir emir tahtında hareket ettiren, O’nun emri olmadan bir yaprağın dahi kımıldayamayacağı kudret-i İlâhi, bizi böyle bir imtihandan geçirmektedir. “Her şeyin anahtarı yanında, her şeyin dizgini elinde” olan Cenab-ı Hakk, bu musibeti bizlere, dünyaya niye vermiştir? Geçmiş kavimlerin kıssalarını hatırlayalım.

Haksızlık, zulüm, isyan, ahlâksızlık-ki, şimdilerde, haddi, hududu olmayan bir şekilde ahlâksızlık- vs. gibi sebeplerden dolayı, Allah, Peygamberleri (aleyhimüsselâm) vasıtasıyla, o kavimleri, mütemadiyen îkaz edip, kendilerine gelmelerini istemiş, ama o gibi kötü fiillere devam ettiklerinde ise, o zamanki musîbet ve belâları üzerlerine gönderip, o kavimleri yerle yeksan etmiştir.

İşte, şimdi bizler de, bütün dünya milletleri olarak, o zamanki kavimlerin başına gelen; arzî ve semavî belâlar olmasa da, böyle umumî bir musibetin cenderesi içinde sıkışıp kalmışız. Niye? Haaa… geçmiş kavimlerin hatalarının aynısını, benzerini, hattâ daha fazlasını yaptığımız için değil mi? Başta, Allah’ın affetmediği kul hakkı olan; zulüm, adaletsizlik olmak üzere, diğer isyan ve kötü huylarımızdan mütevellid bunlar başımıza geldi. Elin okyanuslar ötesi Amerika’sının ne işi var; Asya ve Afrika’da? Oradaki mazlum ve masum milletleri, insanların hem zenginlik kaynaklarını sömürüp, hem de canlarına kıyan, (diğer gayr-ı Müslim devletler de buna dâhil) bu câniler, coniler yüzünden, o milyonlarca mazlumun, masumun, arşa çıkan “Ah!!!”ları, cevapsız kalır mıydı? Kâinatın Sahibi, buna elbette müsaade etmez, cevap verirdi ve verdi de… Şimdiye kadar, bundan bir asır evvel, yine o zalim devletlerin tetiklemesi neticesi meydana gelen ve milyonlarca masumun ölümüne sebeb olan 1. Dünya Harbinin bir tokadı olan ve aslında İspanya’da çıkmamasına rağmen, (İspanya 1. Cihan Harbine iştirak etmemişti. Diğer devletler, askerî sebeplerle gizlemiş, ama İspanya, dünyaya ilân etmişti.) “ İspanyol gribi” olarak isimlendirilen âfat da, bu zamanımızdakinin bir benzeriydi.

Dünyadaki, bütün devletler, milletler, aklını başına almalı. Kimseye, durduk yere haksızlık yapmamalı, suçsuz insanlara sun’i suç uydurup, canını yakmamalı, ocaklarını söndürmemeli.

Ne demiştik yazının başında? “Bir sene daha bitti, ama kıyamet de yaklaştı…” Evet, kıyamet gittikçe yaklaştı. Kesin tarihini, Rabbimizden başka kimse bilmez. Ama ayak sesleri, çok yakında olduğunu hissettiriyor. Hem büyük kıyamet daha kopmasa da insan öldüğü zaman, onun küçük kıyameti değil midir bu?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*