Bırakma ellerimi!

Risâle-i Nur’larda bazı dersler vardır. Ne kadar okunursa okunsun hep eksik kaldığını hissettiğimiz, anlayamadığımız, örtüşemediğimiz bazı dersler… Sevgili müellifi de böyle derslerin başlangıcında bazı uyarılar yazar. ‘Kalbi kalbimle örtüşmeyen, his ve duygu cihetinden hâlet-i ruhiyemi anlamayanlar (yani hangi hâlet-i ruhiyede yazılmışsa o ânı yakalayamayanlar) pek anlamazlar… Akıl terazisiyle tartmayın… Ama hissesiz de kalmazsınız…’ gibi.

Biz bu türden dersleri Aziz Üstadımızın tavsiyeleri doğrultusunda açılacağı güne emanet ederek okur geçeriz. Dilimizde de anlama ve yaşama duâsı vardır.

Herkes hayatını yaşar bir şekilde. Hayatın satır araları vardır. İnsanız ya; hayvan gibi olmuyor satır araları. Akıl faydayı–zararı, emelleri, istekleri, bu emellerin sonsuzluğunu, bitmeyeceğini, bu dünyanın emellerimize kavuşmaya yetmeyeceğini, fani–geçici olduğunu gösteriyor.

Gösteriyor da, idrak etmek, dünya ve içindekilerin bir oyun ve oyalanmadan ibaret olduğunu anlamak ve itminana ermek kolay oluyor mu? Hayır. Kocaman bir hayır. Neden hayır? Çünkü, cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değil.

İnsan maddî-manevî cihetleriyle bir kudret mu’cizesi. Çeşit çeşit mücevherlerin depolandığı bir hazine gibi adeta. Bir bir bu mücevherlerin gün yüzüne çıkması lâzım. İşte hayatın satır aralarında bu mücevherler gizli. Her satırında bir önceki satırdan daha değerli bir mücevher çıkıyor. Kazdıkça, derinlere indikçe sonu gelmeyen, “Daha yok mu? Daha yok mu?” dedirten, göz kamaştıran mücevherler… Esma-i Hüsna.

Hayatımızın her ânını kuşatan, birbirinden pırıltılı, hiç bir zaman hayal kırıklığına uğratmayan, tutunan eli sımsıkı saran, hiç bırakmayan Esmâ–i Hüsnâ.

Gözünü kapatırsa güneşi görür mü insan? Hayır tabiî ki… O mücevhere müteveccih olmak lâzım. Nasıl? Bir çocuk gibi. Saf, temiz, menfaat ummadan, bütün pisliklerden arınmış, bütün kalabalıklardan sıyrılmış, nereye giderse gitsin, hangi kalabalıklar içinde olursa olsun annesini tanıyan, hasretle annesine koşan, onun güven dolu koynuna kendisini rahatça bırakan ve hiçbir şey düşünmeyen bir çocuk gibi…

Anne kucağı gibidir Esmâ–i Hüsnâ… Seni sarar sarmalar, güven verir. Asla ihanet etmez. Asla vefasız değildir. Hatta vefa demektir. Bire bin verir. Hep seni düşünür. Elini hiç, ama hiç bırakmaz. Sımsıkı tutar. Düşmandan, tehlikelerden, kötülüklerden her şeyden, ama her şeyden korur. Yeter ki sen çocuk olmayı bil. Annesine güvenle sarılan, kendini teslim eden, bütün dünyayı arkasında bırakıp yalnız annesini isteyen bir çocuk gibi ol.

İşte o dersler! Hayatın satır aralarında bazen tecellî ediveriyor. ‘Anlamadım, örtüşemedim’ dediğin dersler elinden tutuveriyor ve sana yoldaş oluyor. O kutlu, değerli hazineyi keşfetmeye, ona tutunmaya vesile oluyor. Allah’ın eli hep ensende oluyor.

Bırakma Allah’ım! Lütfen! Elimi de, ensemi de bırakma!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*