Birileri bunları insafa dâvet etsin!

Yeni bir yıla girdik, ama yasakçılar ‘eski’, kanun tanımaz alışkanlıklarını sürdürmek istiyorlar. Kimileri, ‘Hâlâ mı başörtüsü yasağına karşı yazılar yazıyorsunuz? Çoğu üniversitede yasak sona erdi” diye sorabilir. Doğrudur, çoğu üniversitelerde yasak sona erdi, ama ‘tamamında’ sona ermedi. Dolayısı ile bütün üniversitelerde ve bütün bölümlerde ‘kanunsuz yasak’ sona erene kadar bu konudaki yanlışa itiraz etmeyi sürdürmek gerekiyor.

Tabiî ki başörtüsü yasağı konusunda sıkıntı yaşanan sadece üniversitelerimiz değil. ‘Kamusal alan’ diye isimlendirilen, ama ne olduğu tam açıklanmayan ‘alan’daki yasaklar da sona ermeli. Bütün okullarda, bütün devlet dairelerinde vs. her yerde başörtüsü yasağı sona ermeli. Yeter mi? Yetmez, çünkü çeyrek asırdır devam eden kanunsuz yasak dolayısıyla mağdur olanların hakları da tazmin edilmeli! Bugün değilse bile birgün, ama mutlaka (inşallah) bu yasak dolayısıyla mağdur olanların hakları iade edilecek. Bu yapılmadığı sürece ‘düzlüge’ çıkmamış mümkün olmaz, mağdurların ‘ah’ı buna engel olur.

Problemin tam anlamıyla sona ermediğini gösteren hadiseler yaşanmaya devam ediyor. Bir üniversite yöneticisi, başörtülü öğrencileri ‘ikna’ etmek için; “Başörtüsü taktığınız için sonuçlarına katlanacaksınız. (…) Önümüzde seçim var, ileride ne olacağı belli olmaz…” yollu tehditler sıralamış. (Yeni Akit, 2 Ocak 2010)
Benzer şekilde İstanbul Serbest Muhasebeci ve Malî Müşavirler Odası da malî müşavirlik imtihanı müracaatlarında ‘başı açık olma’ mecburiyeti getirmiş, gelen tepkiler üzerine ise bu yanlıştan vazgeçmiş.
Yanlış yapanlar elbette bir iki örnekle sınırlı değil. Azalmakla birlikte bu konuda yaşanan sıkıntılar hâlâ devam ediyor. Peki hep böyle devam mı etsin? Yayır ve asla! Yanlış yapanı uygun bir şekilde, ikaz ve ikna edip Türkiye’nin önünü açmakta fayda var. Bu yanlışların hiç kimseye bir faydası olmuyor. Faydalı olsaydı, devam eden yasak sebebiyle şimdiye kadar başımız göğe ererdi!

Anlamakta zorluk çektiğimiz bir konu da, bütün dünyanın gördüğü bu yanlışı Türkiye’de yaşayan ‘yasak muhibleri’nin nasıl olup da görmediğidir. Dünyanın hiçbir ‘hür ve demokrat’ ülkesinde böyle bir yasak yok. Türkiye’de yaşayanların büyük çoğunluğu da bu yasağa itiraz ediyor. Buna rağmen yanlıştaki bu inadı, bu ısrarı anlamak mümkün olabilir mi?
Gözden uzak tutulmaması gereken bir nokta da şu: Yanlışlara karşı haklı itirazlar mutlak surette ısrarla sürdürülmeli. “Yasakçılarda insaf yok, biz de bu ısrardan vazgeçilim” demek en önce bunu söyleyenlere kaybettirir. Başartüsü yasağındaki kısmî yumuşama, haklı taleplerin ısrarla dile getirilmeye devam etmesinin neticesidir. Haklı itirazlar devam etmeseydi başörtüsü yasağı kısmen de olsa sona erer miydi? O halde, gerçekleri dile getirmeye devam etmek en başta bu yasak sebebiyle mağdur olanların boynunun borcudur.

Kanunsuz başörtüsü yasağının Türkiye’ye nelere mal olduğunu ortaya koymak da cesur tarihçilerin ve araştırmacalarının boyun borcu. Yıllar sonra bu günleri değerlendiren gençler, uygulanan kanunsuz başörtüsü yasağını acaba nasıl yorumlayacaklar? O günkü ‘yasakçılar’ bu günkü uygulamaları da inkâr cihetine mi gidecek? Birileri yasakçıları insafa davet etsin!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*