Birimiz şarkta, birimiz garpta…

Bu bir Zübeyrî haykırıştır ve tamamı şöyledir:

“Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz ahirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz. Kâinatın kuvveti toplansa bizi yüksek Üstâd Said Nursî’den ve Risale-i Nur’dan ve bizi bizden ayıramazlar. Zira biz Kur’ân’a hizmet ediyoruz ve edeceğiz. Ahiret hakikatine inandığımız için, mânevî olan bu bu sevgi ve tesanüdümüzü elbette hiçbir kuvvet sökemeyecektir. Çünkü bütün Müslümanlar saadet-i ebedîye makarrında toplanacaklardır.”  
***
Bu haykırışın aksisedası geçen hafta sonunda hem Van’da, hem Köln’de, yani hem doğuda, hem batıda fiilen ve hakikaten yankılandı. Her iki buluşmaya dünyanın dört cephesinden katılanlar olduğu gibi, inanıyoruz ki, ahiretten de mânen katılanlar oldu. Geçen yılki programda cismen ve fikren aramızda olup da, geçen zaman içinde beka hayatına mazhar olan bazı fedakâr ve vefakâr dâvâ erleri, inanıyoruz ki bu programda da mânen aramızdalardı. Üstelik, bu mâna ve bu evsaftaki hizmet buluşmalarında, Bediüzzaman’ın ruhaniyeti de hazır bulunur. Zira Allah’ın izni ve Resulullah’ın (asm) himmetiyle bazı zatların manevî tasarrufları devam eder ki, bu zatlardan biri de hiç şüphesiz Bediüzzaman Said Nursî’dir.

Üstâd‘ın, Kur’ân’dan aldığı ders ve mesajları dünyanın her tarafına ulaştırma zarureti, gün geçtikçe daha da önem kazanıyor.

Van’da barış, kardeşlik, birlik ve beraberlik mesajları verilirken, Köln’de “hürriyet, meşveret, demokrasi” kavramlarının ilmî ve fikrî sunumları; Risalelerdeki izahlarıyla zirve yaparak, dinleyenler açısından tam bir fikir ziyafetine ve bayram havasına dönüştü.

Sağ olsunlar, EuroNur ekipleri de hem Van’da, hem de Köln’de yaptıkları çekimlerle; hakikatın aksisedasını bâkileştirdiler. Van’da tam bir bayram havasının yaşandığı açıkça görülüyor. Mevlîde katılan yazarlarımızın yazdıkları ve daha yazacaklarıyla bir süre daha ilgimizi celb edecektir.

Köln programının yansımaları da sürecektir. İsim ve ünvanlarıyla birlikte şair, yazar ve hatiplerimizin sahnedeki yorumlarını, orijinal videosundan izleyerek, orada yaşanan heyecan ve duyguyu yaşamanız mümkün olacaktır. Şairimizin, Üstâd’ın posteri önündeki o haykırışını, o heyecan ve coşkusunu; konuşmacılarımızın, “demokrasi ve demokratlık“ kavramlarına demokrasi tarihinden ve kitabından getirdikleri tariflerle, Türkiye’nin bu tanımlar içindeki yerinin ne olduğunun, fikir sahiplerinin takdirlerine havale edilmesini; Avrupa meşveretimizden de geçen ve kavranması zamana havale edilen “İslâm Demokrasîsi“ gibi “yeni“ bir kavramın startı verilirken, âyetten, hâdisten ve Medine Vesikası’ndan deliller getirilmesini; dâvetlimiz olan Federal Almanya İslâm Konseyi sayın Başkanı’nın teberrüken yaptığı konuşmasında, “Aslolan, Bediüzzaman’ın sadece adının anılması değil; onu anlayıp, onun yolunu ve izini sürmektir“ demesini; Yeni Asya Medya Grubu adına yapılan kısa konuşmada, muhataplara duygulu anların yaşatılmasını; musıkîşinaslarımızın gönlümüzü ve ruhumuzu şad eyleyen musıkî ziyafetlerini ve nihayet sahne dolusu hep bir ağızdan nurlu marş ve ilahîlerle kapanış sahnesini oradakiler görüp yaşadılar. Yakında yayına girecek videosu da hepimize armağan olsun.

ORİJİNAL MESAJLAR

Şarkta veya garpta, nerede olursa olsun, Yeni Asya “mahreç“li böylesi aktivitelerde “orijinal“ mesajlar vardır. Hadiselere bakış orijinal, duruş orijinal ve fikirler orijinal olunca, haliyle mesajlar da orijinal olur. Varsın, bazı zahirperest, hevesperest, siyasetperestler ve nihayet böylesi istikametli duruşa artık tahammülleri kalmayanlar, böylesi sebatkâr ve pervasız duruşlara “marjinal“ desinler! Varsın, sözüm ona “büyüme ve genişleme“ adına, her şeyin orijinini değiştirme heveslileri Risale-i Nur gibi serapa iman ve Kur’ân hakikatlerini “sahteleştirme“ye cür’et etsinler. Yeni Asya’nın yolu ve tarzı daima orijinal olacaktır. Bediüzzaman’ın tarzıyla, Kur’ân’dan geldiği gibi, Resûlullah’tan (asm) intikal ettiği gibi olacaktır.

Makalenin başına aldığımız cümleler, merhum ve muazzez Zübeyir Gündüzalp’in, Afyon Hapishanesinde mahkûmken, Afyon Ağır Ceza Hâkimliğine karşı yaptığı kahramanca müdafaasında geçiyor. Orijinali ve tamamı, 14. Şuâ’dadır.

Sonundaki not da şöyledir:

“Bu müdafaa, Temyiz Mahkemesine gönderildikten sonra, Temyiz Reisliği Zübeyir’in hapisten tahliyesi için telgrafla emir vermiştir. Bir de müdafaanın bu son cümlesine bakalım:

“Görünüşü hürriyet, hakikati istibdad-ı mutlak olan bir esaret içinde yaşamaktansa, hizmet-i Kur’ânîyemizden dolayı zulmen atıldığımız hapishanede şehid olmayı büyük bir lûtf-u İlâhî biliriz.“

Gerçi bugün bu hizmetlerimizden dolayı hapishanelere atılma yok, ama fikir ve neşriyatımız, kamuoyu nezdinde âdeta bir mahkûmiyete maruz bırakılıyor. Risale-i Nurların basımına bandrol yasağı, bunun  en bariz örneğidir. Bizim buna karşı duruşumuz ve haykırışımız da elbette Zübeyrî tarzda olacaktır. Minnet yok, tenezzül ve tezellül yok. Zira hak, haktır. Yeni Asya, bu hususta gasbedilen hakkını istiyor. Vesselâm…

NOT: İslâm âleminin ve okurlarımızın Beraat Gecesini tebrik eder, selâm, muhabbet ve saygılarımı arz ederim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*