Birinci Avrupa’nın kahraman kadınları

Kahramanlık denilince genellikle erkeklerin hatıra gelmesi, belki de bu duygunun daha çok maddîleştirilmesindendir. Oysa insanlık adına yapılmış fedakârlığın da manası ise kahramanlık çerçevesinin daha da geniş ve büyük olması gerekmez mi?

Kadınla kahramanlığı özdeşleştiren Bediüzzaman’ı okuduğumuzda yepyeni ve orijinal bir tabirle karşılaşırız: Şefkat kahramanı…Belki de kadının annelikten aldığı fevkalâde yüksek bir rütbedir bu. Yavruları için başını canavarlara kaptıran annelerden, yine yavruları için sahralarda-ormanlarda aç dolaşan ana arslanların annelik kahramanlığını müşahhaslaştıran Bediüzzaman’ın ilk defa kadını şefkat kahramanı olarak nitelemesi, belki de fıtratı seslendirmesiydi.

Fıtratı terennüm eden Kur’ân’daki kahraman kadınların resmî geçiti de bizleri heyecanlandırır:

Firavun’un zulmüne tahammül etmiş Asiye (ra)’dan mazlum Meryem’e kadar… Zevcini erkence kaybetmiş İmran’ın hanımı Hanne’den, Yemen melikesi Belkıs’a…Tasadduk uğruna günlerce iftar edecek nevale bulamayan Fatımatü’z Zehra’dan, kocasının istibdadını Allah’a şikâyet eden Evs’in hanımı Havle’ye…Belki de daha yüzlerce kahraman.

Her ne hikmetse tarihin vitrinini hep savaştaki kahramanlıklar süslüyor. Ahirzamanda birçok şeyin başına gelen değişimin milletler arası savaşların da başına geleceğini, fıtratı seslendiren Kur’ân haber vermiş. Devletler arası savaşların biteceğini, sınırların kalkacağını ve kamuoyu savaşlarının sair savaşların önüne geçeceğini haber veren İslâm’ın dedikleri bir bir çıkarken, kadınlarda da kahramanlığın formatları değişiyor.

Okuyucularımız BİRİNCİ AVRUPA ile İKİNCİ AVRUPA arasındaki 180 derecelik farkı iyi bilirler. Batıda, Peygamberimizin (asm) haber verdiği çerçevede kadının fıtratını bozarak ona insanlığı tahripte anahtar rolü veren ikinci Avrupa’nın sebep olduğu fecaat ortada… Medyada, okulda, sokakta, ekonomide, kültür ve san’atta onu bazen adî bir meta, bazen dolgu malzemesi, bazen ortama bir aksesuar, bazen erkeklerin hayvanî arzularına göre dizayn edilmiş bir eşya ve kendisine vaad edilen bir hürriyete bedel binlerce esaret zincirine bağlanmış kadının 11 Eylül’den sonra global ihtilâlcilerce siyaset sahnesine sürülmesinin izdüşümlerini okuyucularımız bizden daha iyi bilirler. Zira kimyamızı bozmaya başlayan haberleşme ağları ne mahrem bir köşe ve ne de bir lâhza sekinet bırakmaksızın bizi taciz ediyorlar. İşte böyle bir ortamda insanlığı ve daha doğrusu kadını ikinci Avrupa’nın zalim ve sefih pençesinden kurtarmak üzere harekete geçen kadınların kısacık bir hikâyesini arz edeceğiz. İnsanlığın ulvî maksadında İslâmiyet ile birleşen bu birinci Avrupa’yı en az âlem-i İslâm kadar önemsediğimizi belirtmek istiyoruz.

KAHRAMANLAR GEÇİDİ…

Birinci Avrupa’nın kahraman kadınları adına takdim edeceğimiz birkaç misalin denizden bir damla olacağını biliyorsunuz. Bu zamanda insanlığı bitirmeye, neslimizi tüketmeye ve bütün güzellikleri ruhlarındaki siyahilikle karartmaya kilitlenmiş ikinci Avrupa’nın karşısına korkusuzca çıkan meşhur program yapımcısı Eva Hermann’ı daha önce de anlatmıştık. Çalışma ve sosyal hayatta süründürülerek sömürülen kadını kolundan tutup kaldırmak istemişti. Onu parçalayan canavarlardan, seken kurşunlardan ve hücum eden tehlikelerden korumak maksadıyla koluna girerek yuvasına döndürmek istemişti… Bu insanî teşebbüs evvela Eva’yı (Havva) o popüler statüsünden (Almanya TV’si 1. kanalında çok seyredilen program sunucusu) etmişti. Bununla yetinmeyen ikinci Avrupalı maliye müfettişleri, Eva’nın geçimini sağlayan tasarruflarına yönelerek onu Deccal’ın cehennemine atmak için her adımı attılar. Sonra da bir teklifte bulundular: “İnsanî dâvândan vazgeçiyorsan kaybettiklerini iade edebiliriz…” Elbette sonu mağduriyet, ihtiyaç ve ıztırap da olsa Eva insaniyeti seçti.

Okuyucularımız Rassmussen denilen semavî dinler karşıtı ve Peygamber düşmanını iyi bilirler. Demokrasiyi insanlığın yükselmesi olarak da kabul eden Danimarkalılar bu defa Helle Torning Schmidt’i seçtiler. İnsanlığı ve bilhassa kendisini seçen vatandaşlarının çocuklarını sefahetin elinden kurtarmak üzere harekete geçen Helle Torning Schmidt ikinci Avrupalıları şoke etti. İsveç’ten sonra Kuzey Avrupa’da sefahet ve alkolü dizginlemeye başlayan Danimarka Helle isimli kahramanıyla elbette iftihar edecektir. Zira bu kahramanın teşebbüsü yalnızca Danimarka’yı kapsamıyor. Avrupa Alkol Politikaları Birliği statüsüyle bu insanî çalışmayı bütün kıt’aya yaymaya çalışıyor.

Avrupa Birliğinin başşehrinde insanlık adına kadını ticarî bir meta olmaktan kurtarmaya çalışan Belçikalı Bakan Jolle Milkuet de tarihteki yerini alacaktır. Belçika otomotiv fuarında arabaların yanı sıra sergilenen kadın mankenlerden dolayı fuar organizatörlerine sert çıkan Eşit Haklar Bakanı bu seneki fuarı bizzat yerinde teftiş etmek üzere de kollarını sıvamış. İkinci Avrupa’nın bilhassa 11 Eylül’den sonra zafer naraları attığı Danimarka, Belçika, İtalya, Fransa ve İngiltere’de her gün medyaya yansıyan başörtülü kadınların zaferleri, bu ülkelerdeki gizli ve açık kadın kahramanların yürüyüş seslerini duyuruyor bize… Hatta ikinci Avrupalıların; “Müslüman kadınların başörtülerine müdahale et, başörtülü Meryem Ana resimlerini kamudan topla” diye tepkilerine yine o kahraman kadınlar adına karşı çıkan İtalya İçişleri Bakanı Giuliano Amato’yu da burada anmak istiyoruz. Amato, “Meryem Ana başörtülü olduğu halde siz Müslümanların başörtülerine nasıl itiraz edersiniz?” diyerek karşı atağa geçiyor.

CANLARINI VEREN KAHRAMANLAR

Binlercesinin arasından seçtiğimiz birkaç örnek… Hemcinslerine ikinci Avrupa’nın reva gördüğü zulme karşı direnen kahramanların sebatlarıdır ki; başörtülü Müslüman kadınlar Avrupa merkezlerinde emniyetten sağlığa kamunun her alanında dinî sembollerini dalgalandırıyorlar. İster emperyalist, zalim ve sefih; ister deccaliyet Avrupa’sı deyiniz, durum değişmiyor. Bu Avrupa’nın zehirli hançeriyle bedeni parçalanan İsveç Dışişleri Bakanı Anna Maria’yı da bu kahramanlar çerçevesinde anmak istiyoruz. Dünya barışının anahtar ülkelerinden olan İsveç’i referandumla euro bölgesine taşıyıp AB’yi bir barış kıt’ası haline getirmeye çalışırken neoconların gazabına uğramıştı Maria. Sade bir vatandaş edası içinde alış verişini yaparken katledilmişti… Bayan Lindt gibi ismi Avrupa tarihine altın harflerle yazılması gereken giğer bir kahraman da çoğunuzun yakından tanıdığı Amerikalı Rachel Corie idi… İnsaniyet adına mazlûm Filistin halkıyla dayanışmaya gelmişti. Zalim Sharon ile Netanyahu’nun tankları barışın bu nergis çiçeğini hunharca ezmekte tereddüt göstermemişlerdi.

İnsaniyet veya İslâmiyet adına… İsmi Sümeyye, Nezihe veya Nenehatun olduğu gibi Anna Maria veya Rachel de olabilirdi. Garip, küçük ve mazlûm bir köye dönmüş dünyamızda milletler ve devletler savaşı sona erdiğine ve cephe savaşları tükendiğine göre… Kahramanlığın formatı değişse de özü değişmiyor. Saldırgan dinsizlerin âlem-i İslâm’daki temsilcisi Kemalizmin istibdadına karşı ayağa kalkmış kadın ve genç kızlarımızı da unutamayız. Başörtüsü ve tesettürü uğruna üniversite tahsilini, kariyerini ve her türlü ikbali Eva Hermann edasıyla elinin tersiyle iten kahramanların, Birinci Avrupa’nın kadın kahramanlarınca alkışlandığını da bu vesile ile ifade etmiş olalım.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*