Birinci Kemal’den, ikinci Kemal’e CHP…

Image
31Ağustos-1 Eylül 1980 tarihlerinde, iki gün üst üste devam eden bir yazımızda, CHP’nin bir kritiğini yapmıştık. O gün yazının başlığını da “CHP mi? Yoksa…” diye koymuştuk. Girişi ise şöyle başlıyordu yazının: “Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk partisidir. Cumhuriyet, gözünü Türkiye’de açtığı zaman, karşısında CHP’yi görmüştür. Bu parti, 25 sene kadar aziz millete—hiç aralıksız—hükmetmiştir. Ama ne hükmediş! Bu, zalimliğin en koyu bir istibdatla tatbik edildiği günleri anlatmaya kalkışsak, ciltler dolusu kitap yazmak icab eder…”

Bu yazının yazılışının üzerinden 30 yıl geçmiş. Peki, fark eden bir şey olmuş mudur? Zannetmiyoruz. CHP, işte bildiğiniz CHP. O, özde ve millete yaklaşımında bir değişiklik yapmadığı müddetçe, ne kadar makyajvârî tedbirler alsa, vitrin değiştirse de; kafa ve zihniyet değişmedikten sonra, ilk reis M. Kemal’den sonra gelip geçen seleflerine rağmen, bu ikinci Kemal de bir şey yapamaz. Eğer millete, milletin değerlerine ters düşen icraatlarından vazgeçer ve siyaseti dinsizliğin emrinde kullanma misyonunun temsilcisi olma konumundan uzaklaşırsa, belki biraz bir şeyler olabilir.

1946 seçimlerinde milletin bunları sarsması neticesi, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin, o zamanki genel sekreter Hilmi Uran’a yazdığı mektuptaki nasihatlerine uygun hareket etmezlerse, yine Üstadın “..asil Türk milletinin ihtiyarıyla o partiyi kat’iyen iktidara getirmeyeceğini..” vurguladığını bilmesinde de fayda vardır. Milletle barışık olmayan bir parti kat’iyen âbâd olamaz. Hele ki (şartlarını değiştirmediği müddetçe) Bediüzzaman gibi büyük bir zattan menfî bir referans alarak bir arpa boyu yol alamaz.

Hep menfî işlerde, milletin dinine, diyanetine mugayir işlerde bulunduğu sürece; vatan, millet ve memleket için yapılan her hayırlı işin karşısına geçmekle “muhalefet yapıyorum” vehminden kurtulmadığı müddetçe, yok, yok, boşuna…

Bir de kendisinin Alevî olduğunun tescillenmesi meselesi var. 70’li yıllardaki Mustafa Timisi ve onun “Alevilerin Partisi” diye bilinen “Birlik Partisi”ni hatıra getirtmesi de garip bir şey. O günleri hatırlayanlar bilir. Mustafa Timisi, partisi için devletten para alır, radyoda yapılan seçim propagandalarında, kendi mesleğini ve dâvâsını iyi bir propaganda yapar, ama seçime bir-iki gün kala da “Oylarınızı CHP’ye verin” demekten de vazgeçmezdi. Ve biz bunu, bizim akıllı siyasetçilerimize, dini siyasete âlet edip, Demokrat gücü zayıflatanlara söylerdik o zamanlar, “Bir Mustafa Timisi kadar olamadınız” diye.

Alevîlerin, Dersim katliâmının müsebbibi olan bir partiye teveccüh edip, desteklemesini de anlamamışımdır. O zamanlar konuştuğum dindar Alevîler, kendilerinin öyle olmadığını, onların dindar olmayan Alevîler olduğunu ve komünist güçlerin kullandığı tabakalardan olduğu söylenen o kimselerin, kendilerinin bozuk kısmından olduğunu söylerlerdi.

Öyle veya böyle, Deniz Baykal millete, dine, dindara hoş gelecek sözler söyledi ya, herhalde “Bizim partiden böyle şeyler nasıl sudur eder?“ deyip, onun ipini çekenler, alenen ve resmen de ayırımcılık yaptığı bilinen bir şahsı “pat” diye getirdiler. Bakalım nasıl olacak? Görüp seyredeceğiz.

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*