‘Bİz Allah’ınız ve sonunda O’na döneceğiz’

BİR ÂYET, BİR YORUM

“İşe o sabredenler, başlarına bir musîbet geldiğinde ‘Biz Allah’ınız ve sonunda O’na döneceğiz’ derler.” (Bakara:2/156)

Peygamberimiz (asm) “Küllü şey’in yüezzi’l-mümine fehüve lehu musîbetün.” Yani, “Mü’mine eziyet veren her şey musîbettir” buyurmaktadır. (Beyzavi, Tefsiru’l-Beyzavi, Şeyhzade Şerhi Kenarında, I, 469)

Bu hadisten de anlaşılıyor ki, sadece bir ölüm haberi duyduğumuzda değil, mü’minin başına gelen her türlü felâkette bu âyeti söylemeliyiz.

Gerçekten de bizim herşeyimiz Allah’a aittir. Bizim canımız, vücudumuz, duygularımız, âzâlarımız hepsi Allah’ın bize bir ikramıdır. Hiçbirimiz bunları kendi isteklerimizle sipariş ederek almadık. Bu yüzden biz ya da bir yakınımız, eşimiz, dostumuz, anamız, babamız bir hastalıkla, musîbetle karşılaştıklarında hem onlar, hem biz bunu hatırlamalıyız. Çünkü bu vücut mülkleri Allah’ındır. Allah mülkün sahibi olduğuna göre mülkünde istediği gibi tasarruf etmek hakkına sahibtir. “Biz Allah’ınız” dediğimizde bizim herşeyimizin Allah’ın mülkü olduğunu düşünmeliyiz. Biz O’nun mülkünün emanetçisiyiz sadece. O emanete hiyanet etmek gibi bir lüksümüz olamaz. Edersek hesabı da, cezası da ağır olur. Başımıza gelen musîbetler Allah’ın takdiriyledir. Kaderimizi tenkit etmeye hakkımız yok. Geçmişte meydana gelen musîbetler de kaderin takdiriyle meydana gelmiştir. Böyle düşünen bir nefis, “razı olan” nefistir.

Bu vücut mülkleri bizim olmadığı için onun hasta olmasını, ya da ölmesini engelleyemeyiz. O halde inanıyorsak, dönüşümüzün Allah’a olduğunu bilmeliyiz. Allahın kendisinden razı olduğu nefis böyle bir nefistir.

İmanlı bir insan bu inancı ve düşüncesiyle ölümü gülerek karşılar, musîbetlere karşı dayanıklı olur. Çünkü böyle bir insan ölümün bir yokluk olmadığını idrak eder. İnsanın fıtratı ebediyeti istediği için, fani dünyada ölenler ve hasta olanlar ona ebedî hayatı, Allah’ın bekasını ve insanın da O’nun yanında misafir olacağını düşünür ve rahatlar.

Bu yüzden sadece sadece bir ölüm haberi geldiğinde değil, mü’minin başına gelen her eziyette, “Biz Allah’ınız ve biz O’na döneceğiz” demelidir. Böyle düşünmek insana müthiş bir sabır gücü verir. İnsan bu anlayışla her türlü sıkıntıya göğüs gerebilir.

GÜZEL AHLÂK

BİR HADİS, BİR YORUM

“Allah’ın en çok sevdiği kimse, ahlâkı en güzel olandır.” (Câmiü’s-Sağir, I, s. 86)

Hz. Peygamber (asm) bir güzel ahlâk timsali idi. Onun her davranışı itidalli ve dengeli idi. İfrat ve tefritlerden uzak bir hayat yaşıyordu. Bunun için bize “üsve-i hasene” yani güzel örnek olmuştur. Hz. Aişe validemize onun ahlâkından sorulunca, “Onun ahlâkı Kur’ân ahlâkı idi” buyurmuştur. O yaşayan bir Kur’ân idi. Bu yüzden de hadis-i şerifte bildirildiği gibi Allah’ın en çok sevdiği kimsedir. Bu yüzden ona “Allah’ın habibi” denmiştir. Ahlâkta ona benzemeye çalışanlar da derecelerine göre Allah’ın en sevgili kulu olacaklardır.

İnsan doğuştan güzel ya da çirkin ahlâklı olarak doğmaz. Herkesin fıtratı aynıdır. İnsanın ailesinin yetiştirmesine ve çevresinin etkisine göre şekillenir. Okuduğu, seyrettiği şeyler, arkadaşları kişinin ahlâkı üzerinde olumlu ya da olumsuz etkiler yapar. O halde güzel ahlâklı olmak için nelerin güzel ahlâk olduğunu bilmek gerekir. Bunu da hadislerden, âyetlerden öğreniriz. İşte buna örnek olmak üzere Peygamberimizin (asm) şu hadis-i şerifini sizlerle paylaşalım: “Güzel ahlâk gelmeyene gitmek, kötülük edeni affetmek ve vermeyene vermektir.” Bunun gibi güzel ahlâkın neler olduğunu öğrenebiliriz. Doğru sözlülük, yalan söylememek, insanlara iyilik yapmak, kötülüklerden uzak durmak, hırsızlık yapmamak, zina yapmamak hep güzel ahlâkın örneklerindendir. Güzel ahlâkın neler olduğunu bilmeden, ya da çocuklarımıza öğretmeden onların uygulanması mümkün değildir. Tabiî en önemli noktalardan birisi de güzel ahlâkı yaşamaktır. Çocuklarımıza güzel ahlâk prensiplerini öğrettiğimiz halde eğer yaşamıyorsak, onun çocukları şaşırtmaktan başka bir işe yaramadığını görürüz.

Diğer taraftan güzel ahlâk duası yapmayı da unutmamak gerekir. Peygamberimiz güzel ahlâk hususunda, “Ve inneke leala hulukun azim”, yani muhakkak ki sen güzel ahlâk üzerinesin övgüsüne mazhar olmasına rağmen güzel ahlâk için dua ederdi ve şöyle derdi, “Allahümme hassin hulki, ke hassente halki” Yani, “Allahım, yaratılışımı güzel yaptığın gibi, ahlâkımı da güzelleştir.” Nitekim, Hazre-ti Peygamberimizin (asm), “Eddebeni rabbi, fa ahsene te’dibi” hadisi de onun duasının makbul olduğunu gösteriyor. Çünkü o bu hadisiyle, “Beni Rabbim terbiye etti, bu yüzden benim terbiyem güzel oldu.”

Öyleyse Allah katında en sevgili olmak istiyorsak, ahlâkımızı güzelleştirmeliyiz. Bunun için de güzel ahlâk prensiplerini öğrenmeli, bunları uygulama hususunda da Allah’a dua ederek ondan yardım dilemeliyiz. “Allah’ım sen bizlerin yaratılışlarını güzelleştirdiğin gibi, ahlâkımızı da güzelleştir.” Âmin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*