Biz tuttuk ne kaybettik, siz tutmadınız ne kazandınız?

Rabbimize şükürler olsun ki, bir mübarek Ramazan-ı Şerif’i daha ihya edip, yolcu ediyoruz. Bugün Ramazanın son günü, yarın bayram inşâallah. Ramazanın ilk gelen ibadeti yine ilk defa ayrılıyor aramızdan. Dün akşam, ilk defa kıldığımız teravih gitti, gece sahuru bitirdik, bu akşam da inşaallah son iftara veda edeceğiz. Rabbimiz, gelecek Ramazana, tekrar hepimizi sağ-salim kavuştursun inşaallah!

İnsanın nefis ve şeytan ile mücahede ve mücadelesinin en büyük tezahürünün görüldüğü bu mübarek ayda, Ramazana hürmet edenlere ne mutlu! Hürmette kusur edenlere ise ne yazık! Terbiye sınırını aşarak, ehl-i sıyâma muhalefet edenlere ise yazıklar olsun, veyl onlara! Dikkat ederseniz “Oruç tutmayanlara veyl olsun” demiyoruz, oruçluya saygı göstermeyenlere diyoruz. Her zaman dediğimiz gibi, öyle veya böyle oruç tutmayabilirsin. Ama bu vaziyetini âleme ilân edip, niye oruç tutan çoğunluğu rencide edip üzüyorsun? “Elin gâvuru” dediğimiz insanlar dahi saygı gösterip açıktan yiyip içmezken, siz niye böyle yapıyorsunuz, adeta milleti tahkir edip tahrik etmek istiyorsunuz?

Yahu, insan yaşadığı cemiyetle uyumlu halde olmazsa, o cemiyette rahat ve huzur olur mu? Düşünün bir kere, bir yerde matem var, siz orada çalıp, oynayabilir misiniz? İşte bu misâl gibi, milletin çoğunluğu bir haldeyse, bir şeye odaklandıysa, orada muhalif hallere tevessül etmenin mânâsı yok! Bu mevzuuda bir çift söz de, inançsızlığından değil de, hani “Uydum kalabalığa!” misâli, oruçsuzlara uyup, “Dayanamıyorum, sigarasızlık başıma vuruyor” gibi bahanelerle, oruç tutmayıp açıktan yiyip içen bazılarınadır. Bakınız kardeşim, bu dedikleriniz her sene tekrar edilir, ne oluyor? Sayılı günler çabuk geçiyor. Bağda, bahçede, madende, güneşte çalışanlar tutuyor da, siz niye nefsinize bahane bulup, özür üretiyorsunuz? Sonra Allah muhafaza, hani Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, Birinci Dünya Harbinden önce oruç ve diğer ibadetlerde gösterilen tenbellikden dolayı, “…Hâlık Teâlâ… Hem, senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi; nefsimize acıdık. Keffareten, beş sene oruç tutturdu…” dediği gibi, öyle bir hâle muzdarip oluruz ki, oruç tutmaktan daha zor hallere düşebiliriz. Allah muhafaza etsin, öyle zor hallerden. Sonra Üstadın, “Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil”  dediği gibi, cennet öyle kolay mı kazanılır?

Hülâsa şunu söyleyebiliriz: Bakınız, biz oruç tuttuk ne kaybettik, siz tutmadınız ne kazandınız? Aslında bunun etrafında iyi bir düşünülse, ne kaybedip, ne kazandığımız daha iyi anlaşılacaktır. Rabbimiz, nefsinin basit ve süflî emellerine aldananlardan eylemesin inşâallah!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*