Allah’tan korkan idareci…
Boş tencerenin sesinden ürker ve titrer.
Çünkü bir gün gelir,
Öyle veya böyle,
Boş tencerenin sesi, o idarecinin saltanatını yerle bir eder.
Onun içindir ki…
Yakın tarihin Siyaset Üstadı:
“Boş tencerenin yıkamayacağı hükumet yoktur” der.
Bu hakikattir ki:
Boş tencerenin sesi adil ve hakperest bir idareciyi hep tedirgin eder…
Hep teyakkuza sevk eder.
Misal mi istersin?
İşte en güzel misal Ömer.
Hani o, “Fırat’ın kenarındaki koyundan kuzudan kendini mesul tutan” Ömer…
Ya da, “Adaleti ve dirayeti ile cihanı titreten” Ömer…
O Ömer ki…
En çok boş tencerenin sesinden titrer…
Bir “Kocakarı ve Ömer” hikayesi vardır ki;
Akif onu ne güzel hikaye eder:
Bir gün Halife Ömer Medine’yi teftişe çıkar.
Vakit gece yarısı, yanında Abbas…
Herkes huzur içinde, derin uykuda.
Fakat uzakta bir ses…
Huzur bozan, ruhları cırmalayan bir ses…
Hızlı adımlarla geçerler yolları.
Orada bir çadır, içinde ağlayan üç beş çocuk…
Ateşte kaynayan koca bir tencere…
Tencere başında bir kocakarı…
Ömer sorar:
Ana ne bu hal, bu çocuklar niye ağlar?
Kadın der: Açlar…
Ömer biraz da kızar:
İşte önünde kocaman bir tencere kaynar ya?..
Kadının gözünde yaşlar.
Meğer boş tencereyi tıngırdatan koca koca taşlar…
Bir anda donar kalır Ömer:
“Niçin Halifeye gidip halini söylemedin” der.
Kadın izzetli, gururlu, minnet etmez…
“Ölsem de gitmem Ömer’e…”
Sözünün ardına daha bir sürü bedduayı ekler.
Ömer yine savunmada:
“Ana ne bilsin Ömer senin bu halini” diye avunmada.
Kadın yine pervasız:
“Bilmeyecekti de niye Halife oldu” der, boş tencerede kaynayan suyu adeta Ömer’in başından aşağı döker.
Ömer bir an bile durmaz.
Koşar hazineye, elinde yağ, sırtında bir çuval un…
Alır getirir kadına terleye terleye.
Yağı unu boş tencereye döker de…
Böylece boş tencerenin o yıkıcı sesini keser.
İbret alınacaksa işte Ömer’den ibret al…
Sen de Ömer gibi adaletinle aleme nam sal…
İşte Allah’tan korkan…
Adil ve halkını düşünen, boş tencerenin sesinden ürken idareci böyle…
Şimdi gel de bunlar bizim idarecilere söyle.
Ne gezer!..
Bizimkiler sadece Ömer’in lafını eder.
Bırakın ibret alıp onun yolundan gitmeyi…
Boş tencerenin sesini kesmeyi…
Bunlar:
Fakirin sofrasındaki üç beş zeytinle bir-iki kuru ekmeğe bile göz diker.
Bu ne hırs, bu ne azgınlık Ya Rabbi!..
Yedikçe yer, bir türlü doymaz…
Üstelik bir de dişinin kirasını ister.
Üstad ise bunları:
“Menfaat üzerine dönen siyaset canavar kesilir de, milletin tüm değerlerine hücum eder” diye tarif eder.
Şair sanki bunlar için söylemiş şu gelen sözleri:
“Yiyin efendiler, yiyin; bu han-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!” diye…
Ama nafile…
Ne yaparlarsa yapsınlar, böyle sürüp gitmez bu hile…
O küçümsedikleri boş tencere var ya…
Bir gün gelir öyle bir kükrer ki…
Bunları alır da serer yere…
İnanın o zaman.
Akılları başlarından gider de kendileri bile şaşar kalır bu hale…
Öyle ise boş tencerenin sesinden kork ve titre…
Benzer konuda makaleler:
- Tencere kapağındaki hükumet
- Boş tencere, hükumet ve muhalefet
- Boş tencerenin zaferi
- Millet geçim derdinde mi?
- Bir zamanlar
- Hayal perdesindeki gerçek
- Karayüzüm – Emrullah Coşkun
- “Arap baharı”nda Kocakarı Soğukları
- Hakikatin de bir sineması var
- Ha Somali korsanları, ha İsrail korsanları!
Hakkın hatırı âlîdir; hiçbir hatıra feda edilmez!
1 Geri Dönüşüm