Boşa direnmeyin, değişimi durduramazsınız…

1990’ların en çok duyulan ve görünür hâle getirilmiş sloganı idi.
Küçülüp bir köy haline dünyamızın, haksız bir şekilde ele geçirdikleri sermayesi ile tek başlarına idareye kalkışan cereyanlar, bu sloganı yetiştirdikleri elemanlarıyla yedi kıt’ada seslendiriyorlardı. Büyük sermayeler, ileri teknoloji ve çok iyi yetiştirilmiş yetenekli kadrolarla, dünya devletlerinin kılcal damarlarında söz konusu slogan yankılanıyordu…

Her şeyi değiştiriyorlardı: Ülkelerin sınırlarını, milletlerin ekonomilerini, devletlerin rejimlerini, canlıların genlerini, dünyamızın ziraat politikasını; fertten başlayarak aileyi, bilhassa kadını, evlilik anlayışını, inançları ve hayatı okuma biçimlerini… Kendilerinde teknoloji, bilgi ve sermayenin teşvikiyle bir “ilahlık” vehmediyorlardı. Tepeden tırnağa, fertten devletlerin ittifakına ve hatta insanların midelerine girecek lokma ve beyinlerine gidecek bilgiye kadar her şeye muktedir olduklarını düşünüyorlardı. İşte böyle bir anlayışa sahip küresel cereyanlar; parmaklarını dünyamıza ve insanlığa sallayarak ümitsizliği sam yeli gibi estiriyorlardı: “Boşa direnmeyiniz, teslim olunuz. Zira siz değişimi durdurmazsınız!”.

Onların, millî devletlerin haritalarını önlerine alıp Theodore Roosevelt, Charles de Gaulle ve Prince of Wales filolarını Akdeniz’e, Hint Okyanus’una ve Japonya açıklarına göndermelerinin üzerinden henüz otuz sene geçmedi. Yeni Dünya düzenini yeni haritalarla hazırlamışlardı. Yalnız devletler için değil; insanların, hayvanların ve bitkilerin gen haritalarını da enstitülerinde ortaya çıkarıyorlardı. Medeniyetin tüm araştırma-geliştirme laboratuvarları buluşlarını önce onlara sunuyor, en öldürücü silâhlar onlar için imal ediliyor, kimyasal ve biyolojik savaş stratejileri onlara takdim ediliyordu. Balkan katliâmına, Kafkasya’ya, İkiz kulelere, Afganistan’a, Irak’a, Boko Harama’a, Arap baharına, IŞID ve Suriye savaşına bu adeseden baktığımızda küresel dehşetli gücün arkasında bir millet veya devleti göremiyorsunuz. Dünyanın servetini, iktidarını ve gücünü aralarında paylaşmak isteyen bir kaç sınıfın; başta NATO olmak üzere Pentagon, Fransız ve İngiliz ordu- donanmalarını entrikalarla ele geçirdiklerini sonradan anlamaya başladık. Bütün bunlar dinsiz cereyanların Yeni Dünya düzeni içindi. Kızıllarla turuncucuların değişim-dönüşüm programlarından başka bir şey değildi… Sonra ne oldu…

2019’un sonbaharında nemrutlaşıp firavun gibi davranan Avrupa çıkışlı, semavî din düşmanlarına karşı; her şeyi yaratan, terbiye eden ve gözeten Rabbimiz bir virüsçük göndermişti. Medeni geçinenler aylarca farkına varmadan Allah’ın bu askerciğiyle Wuhan’da, sefihlerin kayak merkezi Ischgl’de, Paris’te; Londra, Milano, Madrid ve New York’ta sefihlikte yarışmışlardı. Bu askerciğinin elindeki değişim programından habersizce… Sanki semadan dünyanın bütün kara ve denizlerine bir mu’cize olarak inmişti. Amazon ormanlarındaki yerlilerden, Aborjinlere kadar hâkimiyetini bütün coğrafyalarda ilân etmişti. Fakat şu saate kadar; “Yeni dünya düzeni” peşinde koşanların karargâhlarında icra etti programını. Sermaye, güç, bilgi ve iktidar ile insanlığı tutsak etmeye kalkışanların bulundukları merkezlerde. Yukarıda saymıştık. Yalnız metropollerde değil, Ebrehe’nin fili gibi masum ve mazlumları kuşatma altında tutan Roosevelt (ABD), Gaulle (FR) ve Prince of Wales (GB) gibi on binlerce orduyu taşıyan uçak gemilerinin, koronaca nasıl tutsak edildiklerini, kaptanları dahi bilemiyorlar. Birisi Yemen, diğeri Suriye ve ötekisi Pasifikten âcilce evlerine döndüler, fakat askerleri hâlâ karaya çıkamadılar. Bölgesel sömürgecilikten global sömürgeciliğe geçen bu cereyanları korona öyle bir püskürttü ki, zalimlerin bütün cephelerini bir ayda çökertti. Bediüzzaman’ın tesbitiyle Birinci Dünya Savaşı’ndan yüz yıl sonra Kur’ân’a karşı çıkan global ordular bir virüs karşısında hezimete uğramışlardı.

Korona ikaz ve uyarıcılıktan çok değişimci olarak dünyaya el koymuş durumda. Her şeyi fıtratından uzaklaştırarak tahrip edenlerin zıddına korona, insanlığın kulağından tutup fıtrata doğru sürüklüyor. Yaratılışın gayesini, yaramaz talebelere her gün farklı örneklerle ders veriyor: Tüketim ve israfçılara verdiği dersler, sanayi ve üretim uğrunda bütün hayatları tahrip edenlere verdiği derslerden o kadar farklı ki… Hakikî çevreciler, terbiyeciler, ahlakçılar, dindarlar ve insaniyetperverler; kişiler arasında fark gözetmeyen bu korona ile meydana gelen değişime hayran kalıyorlar. İbrahimi dinlere düşmanlıkla şöhret kazanmış siyasetçi, gazeteci ve feylesoflar kaçacak yer ararken; Avrupa semalarını yeniden ezan ve çan sesleri kapladı. Tesettüre, tevhid ve güzel ahlâkı tedai ettirdiğinden karşı gelen komünist ve masonlarda ortada görünmüyorlar. Peçe ile mücadele eden kadınların başörtülü ve maskeli resimleri kaderin bir başka cilvesi olarak görünüyor Avrupa sokaklarında. Akıllı her ferdin İslâmiyet’ten; neyi yiyeceğini, 24 saat boyunca nasıl yaşayacağını ve temizliği öğrenmeye başladığı bugünlerde kalplerimiz Cemâl ile Celâl arasında atıp duruyor. Fıtrata yönelişte müsabakaya varacak bir değişimi gözlüyoruz ki; ancak Asr-ı Saadet ile karşılaştırılabilir. Aklın nezaretinde, hür iradeleriyle ve muhabbetle gelişiyor bu değişim.

Koronanın öncülük ettiği ateşkeslerin barışa dönüp dönmeyeceğini önümüzde zamanlar gösterecek. Fakat karada ve denizlerde, bitki ve hayvanlar dünyasındaki değişimin ihtişamını hiç kimse inkâr edemiyor. Yaşlı dünyamıza öldürürcesine inen darbelerin; son yüzyılın en asgarisine inişini görenlerde “yaşama sevinci” artmıyor değil.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*