Böyle mi olmalı?

Hayat var oldukça, toplum da var olacak; toplum, yani insanın olduğu yerde de sorunlar bulunacak.

Bunların yel, sel, deprem, savaş, yangın, kıtlık gibi bazıları tabiatı itibariyle zaten sorun; bazıları ise, sorun hâline getirilen “sorun”lar. Siyasetin, hayata karışması; hayatın, siyasete bulaşması ve benzeri durumlar…

Bir defa siyasetin, diğer adıyla politikanın, devlet işlerini düzenleme ve yürütme san’atıyla ilgili özel bir görüş ve anlayış oluşu ve gönüllerde makes buluşu, önce cazibesini; ardından da mücadelesini ileri seviyelere taşıyor.

Buna hazır olan ya da kendisini buna yeterli bulan kimseler enerjisiyle birlikte maddî-manevî birçok şeyini ortaya koyarak; toplumu daha iyi idare edeceği inancı veya iddiası ile “siyaset” denen mücadele arenasına çıkıyor.

Peki, arena da kimler var?

Aktörün hedeflediği herkes; yani, potansiyel oy; yani vatandaş.

Oy talebinde bulunmak, siyasetçinin işi; oy vermek de bizim görevimiz. Çünkü bu, demokrasi ile idare edilen ülkelerin muayyen aralıkta uygulaya geldiği olmazsa olmazları.

Tavan, böyle; biz, gelelim tabana:

Yurtları ve yurt duyguları aynı olan kişilere “vatandaş”; birbiriyle anlaşıp dostluk edenlere “arkadaş”; aynı ana babadan doğmuş ya da aralarında çok değer verdikleri ortak bir bağ bulunanlardan her birine de, “kardaş / kardeş” denilmektedir.

Vatandaşın, yaşadığı ve üstünde öldüğü memleketinin ticarî, sınaî, siyasî ve içtimaî meselelerine ilgi duyması, gerektiğinde, vaziyet etmesi vazgeçilmez bir hak olduğu gibi; derdine merhem, sırrına sırdaş, yoluna yoldaş olmak da arkadaşın, arkadaşı üzerindeki hakkı; aynı ana babadan olma kardeşlerin ise, birbirlerinin üzerinde gerek dinî, gerekse hukukî birçok hakları bulunmaktadır.

Buraya kadar tamam!

Öyle de; aynı ana babadan olmasalar bile, aralarında çok değerleri olanların, ortak bağları bulunanlar her biri de kardeş / kardaş olarak tanımlandığına; ondan da öte, Cenâb-ı Hak, Kitabında; “Mü’minler ancak kardeştir” dediğine ve ardından “Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin” (Hucurat, 10) diye emrettiğine göre; ey din kardeşler, ey nur kardeşler! Bizler işin neresindeyiz?

Yine oy sandığı göründü, kardeşlik de dürüldü.

Bilirsiniz; halk arasında, “Para, anayı kızdan ayırır” diye bir deyim var. Ben de, bunu günümüze uyarlayarak, “Siyaset babayı evlâttan, kardeşi kardeşten ayırdı” diyorum. İnşaallah, sürç ü lisan etmiyorumdur.

Konusu ne olursa olsun, seçim sath-ı maili geldi, sandık göründü mü ver yansın ediyor, kardeş kardeşe. Hem de ezici, üzücü; âdeta, linç edici lisanla…

Bırakalım kardeşler arasındaki şu gerginliği; siyaseti, kendine meslek ittihaz eden siyasetçilerimiz yapsın. Bizim varlığımıza, bir oy sandığında ihtiyaç duyulur, bir de, ahirette; hesabı görmek, defteri dürmek için.

Ey “Kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur” diyen Bediüzzaman’ın talebeleri; milletini daima birliğe, dirliğe, kardeşliğe teşvik eden bir ecdadın ahfadı! Akıbet böyle mi olmalıydı?

Gelin, “Keşke” sözünün kapısını kapatalım.

Ali Rıza Aydın

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*