Bu hafta Cuma namazını evde kılalım!

Bizim, yani Nurcuların, özelliğimizin en büyüğü ve bilineni, cemaatle yaptığımız Risale-i Nur sohbetleridir. Bu özelliğimiz; dost-düşman, muhalif-muvafık, birçok kimse tarafından bilinir. Bizi, biz yapan bu özelliğimiz, yani derslerimiz; değil Türkiye’de, dünyanın birçok yerinde, hemen, hemen her gün devam edegelir.

Bu derslere yeni gelenler tarafından tesbit edilen, değişik ve şimdiye kadar görülmeyen manzaralar, herkesi mest ediyor. Yeni ve ilk defa gelenlerin şaşkın bakışları  ile müdavimlerin mütebessim simaları, bu mekânların değişik bir yer olduğunun tercümanıdır zaten.

Birçok defa arkadaşlarıma söylediğimiz sözlerden biri de şuydu: “Kardeşim, burası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Bu dershane, bu cemaat, bu mekân var ya, insana huzur veriyor.” Tabiî bunu söylediğim zamanlarda biz, ”ilim meclisleri cennet bahçesidir.” Hadis-i şerifini bilmiyorduk, sonradan öğrenmiştik.

Gerçekten de, bu fitne ve fesad asrında; nefis ve şeytan düşmanının, insanın, özellikle de Müslümanın yakasını hiç bırakmadığı günümüzde, iyi olmayan yollardan ve hâllerden kurtulup da, bu cemaate dâhil olmak, bu derslere iştirak etmek, büyük bir şeref ve nimettir. Yıllardır, bizim dem ve damarlarımıza işleyen bu hâllerle hâllenen bütün arkadaşlarımız da, bunu bilip, yaşıyorlar. Ondandır ki, birçok arkadaşımıza ben “ders kuşu” adını takmışımdır. Onlar, hani tabiri caizse iki eli kanda da olsa, bu ders ve sohbetleri aksatmazlar, istisnâî bir hâl olmadığı müddetçe de, devamlı derstedirler. Onlar ders günlerinde evlerine pek kolay misafir kabul etmez, misafirliğe de gitmezler.

Yine çoğu zaman, arkadaşlarımızla konuştuğumuzda şunları ifade etmekteyiz: “Yani akşam eve yorgun gelmişsin, yemeği yedikten sonra, şöyle ayaklarını uzatıp, yanına da çerezini ve çayı koyup, keyifle TV seyretmek varken, sen onları bırak, kalkıp derse gel, bu kolay bir şey mi? Hele bir de kış mevsiminde; soğukta, karda, buzda derse gitmek iyi bir babayiğit işidir.

Hani rahmetli Zübeyir Ağabey’den naklen anlatılan bir şey vardır, normal bir insanın yataktan çıkamayacak kadar ağır hasta olduğu zamanlarda bile, umumî derslerin yapıldığı dershanenin kapısına kadar gelir, zili çalar, kapıyı açana, “selâmünaleyküm! Kardeşim, ben çok hastayım, derse geldim, ama duramayacağım” deyip tekrar dönüp gidermiş. Bu müthiş bir şey. Bunu hangi insan yapabilir ki? Ama yapılan şeye dikkat ediniz, derse ve sohbete verdiği ehemmiyeti de düşününüz. Basit bir şey değil bunlar.

Bir de üzüldüğümüz bir şey var, o da şu: Ders müdavimi bazı kardeşlerimizin dünyevî işleri biraz çoğalınca, onunla meşgul olacağım diye dersi aksatmalarıdır. Buna çok üzüldüğümüzü bazen bu şekilde olan kardeşlerimize hatırlatıp, “yahu kardeşim sen derslerin müdavimiydin niye böyle oldun? Hani (Salebe’ye yazık oldu!) var ya, öyle diyeceğim, ama dilim varmıyor” derim.

Şimdi, yazıya niye yukarıdaki başlığı verdik onu anlatalım. Aslında, geçmişte bu sözleri duymuş ve yaşamışızdır biz. 70’li yıllarda Ankara Belediyesinde çalışan babamların hem normal vakit, hem de Cuma namazı kıldıkları mescidi, CHP’li Belediye Başkanı Vedat Dalokay kapatmıştı. Namaz kılanlar, babamın da içinde olduğu bir heyet yaparak, Dalokay’dan randevu alıp, görüşmeye giderler ve meramlarını anlatıp, burasının yakın olduğundan Cuma namazlarını kıldıklarını, şimdi ise kapatılmasından dolayı kılamadıklarını, tekrar açılmasını söylediklerinde, Dalokay onlara şu cevabı verir. “siz de Cuma namazını akşam evinize gidince kaza edersiniz!” İşte böyle, hem din cahili, aynı zamanda din düşmanı CHP zihniyetini de görmüştü bu memleket.

Bazen, haftalık umumî derslere, sohbetlere gitmekte tenbellik gösteren arkadaşlar, nefsin ve şeytanın aldatmasıyla, desisesiyle büyük bir yanlış yapıp, ders vakti yaklaştıkça, bin bir mânia ve sebeb icad ederek, “bugün derse gitmeyelim evde okuyalım” derler. Hani, yukarıda anlattığımız Cuma namazını evde kılmak gibi bir şeydir bu. Öyle şey olur mu? Cuma namazı, yani herkesin toplanıp bir araya gelerek kıldığı namaz evde tek başına kılınır mı? Sen başka vakitlerde evinde oku, okumana devam et, ne güzel. Ama adı üstünde işte, “ umumî dersi” evde yapma kardeşim! (başta kendi nefsimize söylüyoruz bunu) Hele bir de, çok yakınlarında, hatta aynı apartmanlarında, ders mekânları bulunup da, oraya çok meşrû bir mazeretleri olmadan gitmeyenleri de anlamıyoruz.

Allah Resulü (asm); “Allah için tozlanan ayaklara cehennem haram olsun!” ve yine, “İnsanlar bir araya gelip, Allah’ı zikrettikleri zaman, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar ve Allah onları kendisine yakın olan kişilerden kaydeder” buyuruyor. Kim bunları duya, duya derslere, Nur sohbetlerine koşa, koşa gelmez ki? Haydi, gelin haftada en az bir gününüzü bu Nurlu yola verin. Çok meşrû mazeretiniz olmazsa, o gün misafir kabul etmeyin, misafirliğe gitmeyin. Veya gelen misafirin beyini de yanınıza alarak, buyurun derslere, sohbetlere gelin. Nurlanın, nurlandırın!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*