Budanmak

Bilirsiniz, belli mevsimlerde ağaçlarda budama yapılır. Bunun pek çok hikmeti vardır, ama en dikkat çeken ve görünen hikmeti ağacın gelişme hızına hız katmasıdır.

Durağanlaşan ve geleceği gözükmeyen dallar, gelişme hızı duran budaklar kesilir ve gelişmesi daha müsait dallara, hayat dolu ve gelecek vaad eden yeni filizlere müsaade edilir, onların önleri açılır. Böylece ağaç gençleşmiş olur. Ve ondan yeni yeni meyveler beklenmeye başlanır.

Hatta bazı dallar artık ağaca yük olmaya başlamışsa, meyve de vermiyorsa, gelişmeyi de olumsuz etkiliyorsa o dal kökten kesilir ve meydan yeni, genç dallara bırakılır.

Aslında bu durum her alanda geçerli fıtrî bir süreçtir de.

Yöneticiler için de aynı durum söz konusu olmuyor mu? Genç, dinamik, başarılı, gelişmelere açık, gelecek vaad eden kişiler yönetimine aday oluyorlar ve onda bir ışık görülmüşse ona imkânlar sunuluyor. Seçim de bu demek değil mi?

Bazen de ağacın dalı herhangi bir hastalanma sonucu olarak, dışarıdan hiçbir sebep gözükmezken genel amaca uygun hareket etmemeye, kendisinden beklenen verim çıkmamaya başlıyor. Bir de bakmışsınız ki, bütün dalların arasında bir dal kurumuş. Ortada bir sebep de gözükmüyor.

Bazen de yeni yeni, genç, dinamik, kabiliyetli insanların hizmete dahil olması, hizmet içinde bazı kişileri, nöbet değişimine zorlayabiliyor. Aslında bu ne de güzeldir. Amaç bir işin güzel, verimli, neticeye uygun yapılması ise, bunu kim daha güzel yapabilecekse onların yapması daha uygun değil mi?

Ama işte buralarda bazı şifreler bulunmaktadır. Bu şifreler olmadan sağlıklı ilerlemek mümkün olmamaktadır. Bu şifrelerden belki de en mühimmi, bir işi, hizmeti sadece Allah için yapmayı içine alan ihlâs hakikatidir.

Ne yaparsan yap, nasıl yaparsan yap, ne kadar yaparsan yap; ama ihlâs yoksa bütün bu emeklerin, yapılan harcamaların bir anlamı, bir önemi kalmıyor.

Hizmetlerde de yeni yeni kabiliyetlere zemin hazırlamak, onların kabiliyetleriyle şakirane iftihar etmek, onlara duâlar etmek anlamlı olandır.

O kardeşler senin yapmadığını da, yapamayacağını da yapıyorsa, insan daha Allah’tan ne ister.

Tıpkı ağaçlardaki budamada olduğu gibi, bir de bakıyorsunuz ki, yeni yeni filizler kendini göstermiş. Ağaca bir canlılık gelmiş.

Sosyal hadiseler, cemaatî yapılar için de durum farklı değildir.

Zaman zaman yaşanan, siyasî, sosyal vb. değişik sebeplerden dolayı ortaya çıkan ihtilâf durumları, meşverete uymayan yapılar, her şeye eleştiri gözüyle bakan anlayışlar, kendi reyini üstün gören yaklaşımlar hizmet işleyişini ağırlaştırmaya başlıyor.

Zaten böyle yapılar da güya cemaate ceza kesmiş oluyor ve sohbetlere, hizmetlere, meşveretlere katılmamaya başlıyor. Uzaklaşıyor. Kaderin bir hükmü aslında cereyan ediyor da insan bunu görmüyor, göremiyor. Ve kişi ceza yiyor.

‘Biz gidince buraların kapılarına kilit vurulur.’ diye beklenilen yerler bir de bakıyorsunuz ki, daha bir canlanmış, hareketlenmiş ve yeni yeni kabiliyetler görülmeye başlanmış.

Şahs-ı maneviye liyakatini kaybetmiş olanlar, İlâhî rahmete vesile olan meşverete haksızlık etmiş olanlar, kendini ve görüşünü kardeşlerinin görüş ve düşüncesinin önünde tutanlar, hasılı aslında genel anlamda da arkadaşlarına muhabbetini kaybetmiş bulunanlar bir de bakmışsınız ki, bir vesile ile yollarını ayırmışlar. Kadere fetva verdirmişler.

Gariptir ki, kaderin hükmüne muhatap olan insanlar, çekildikleri kulvarda onlar da aynı değerlendirmeleri yapıyorlar. Onlar da içinden doğup geldikleri arkadaşlarını, kardeşlerini aynı son ile değerlendiriyorlar. Nefis kendini korumaya alıyor. Bu da imtihanın başka bir veçhesi olsa gerek.

Yani bir, iki noktada haklı olunca insan karşı tarafın haklı olduğu noktaları göremez hale geliyor. Şeytanın her türlü hilesine açık, kendi kasır fehmiyle oluşturduğu ‘ben’ penceresinden bakıyor ve bir şahs-ı manevî olan ve on akılla düşünen, yirmi gözle bakan, ‘biz’ anlayışıyla hükmeden insanları hatalı ve yanlış görüyor ve böylece belki bir zaman kendisinin de eleştirdiği ihtilâf tuzaklarının içine düşüyor. Allah muhafaza!

Sebahattin Yaşar

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*