Bunun adı koruma değil; kontrol altına almaktır

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundan geçen madde ile Risale-i Nur’un inhisar altına alınma çalışmasının Kemalist bir uygulamanın neticesi olacağını örnekleriyle birlikte bir önceki yazımızda vurgulamıştık. Mezkûr madde muhtemelen bugün TBMM’de görüşülecek ve eğer bu madde geçerse Risale-i Nur’ların basımı devlet iznine tabi olacak. Dolayısı ile bu da fikir hürriyetinin kısıtlanarak, eserlerin resmî ideolojinin kontrolüne teslim edilmesi anlamına gelecektir.

Peki, devlet bu mirası nasıl korumalıdır? UNUSCO’nun almış olduğu kararları incelediğimizde kültürel mirasın genç kuşaklara aktarılmasında devlete büyük bir görev düştüğü görülmektedir. Eğer hakikaten Risale-i Nurlar devlet tarafından korunması gereken kültürel bir miras olarak görülüyorsa; işe eğitimin içine Risale-i Nur Külliyatının dâhil edilmesinden başlanabilir. Eser ve müellifi hakkında devlet destekli çalışmalar ve projeler üretilebilir. Bununla birlikte tanıtım filmi gibi bazı görsel imkânlar kullanılarak kamuoyuna Risale-i Nur takdim edilebilir ve en önemlisi Risale-i Nur’u okuyan ve bu eserleri sahiplenmiş her türlü resmî ve gayrî resmi kuruluşlarla iletişime geçilerek onlardan detaylı bilgiler alınıp, yardım alınarak, bu kuruluşlara da kendi çalışmalarını rahatlıkla sürdürmelerine şartlar oluşturulabilir. Koruma dediğimiz budur. Kendi görüşüne yakın olanlara basım imkânı tanımanın adı koruma değildir.

Ayrıca devlet tekeline alma girişimi yine UNUSCO tarafından alınmış olan ‘Kültürel İfade Çeşitliliğinin Korunması Sözleşmesi’ne de aykırıdır. Devlet henüz resmî ideolojiden arınabilmiş değil. Dolayısı ile Risale-i Nur Külliyatı’nda geçen bazı kısımların tahrip edilmesi gibi bir durumla karşı karşıya kalınabilir. Bunun da adı koruma değil kontroldür. Eğer koruma gerekçesinde samimi olunsaydı işe devlet tekeline almakla başlanmaz, saymış olduğumuz uygulamaları icraata geçirmekle başlanırdı. Bunun bir kontrol girişimi olduğunun göstergeleri ise şunlardır:

1. Mahkeme kararı neticelenmeden Risale-i Nurların basımının durdurulması.

2. Mezkûr madde ile ilgili yapılan çalışmalarda hükümetin, Risale-i Nur basan yayınevlerinden yalnızca kendilerine destek verenlerle bir araya gelmiş olması.

3. Görüşmelerde suçu Saadet Hanıma atarak resmî başvuruda bulunan Seyda Ünlükul’un isminin dahi geçmemesi.

4. Mezkûr maddenin son derece açık bırakılarak, şahsî insiyatife açık tutulması.

Risale-i Nur’ların sadeleştirilmesi bahanesi ile devletleştirilmeye çalışıldığı gerçeği son derece açık ve nettir. Zira Elmalılı Hamdi Yazır’ın eserleri başta olmak üzere, birçok eserin sayısız kere devlet tarafından sadeleştirildiği bir vak’a. Gerçekten de amaç sadeleştirmeyi engellemek ise devlet öncelikli olarak kendi sadeleştirdiklerini koruma altına alarak sadeleştirmeyi durdurması gerekmektedir. Ancak görülen o ki böyle bir durum da söz konusu değil. Öyleyse Risale-i Nur’a karşı hususî bir kanun çıkarılmaya mı çalışılıyor? Hem de uluslararası antlaşmalar göz göre göre hiçe sayılarak.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*