Atalarımız, “dağına göre kışı olur” derler. Yüksek dağların karı, fırtınası, sert esen rüzgârı eksik olmaz. Sahilin serin ve tatlı esen meltemi oralarda yoktur. Orada rüzgâr bile sert eser. Yüzü okşamak yerine neredeyse hırpalar.
Yüksek Dağlar ve Yüksek Fikirler
Yüksek fikirler de yüksek dağlara benzer. Onları taşımak kolay değildir. Alışık olmayanları korkutur ve ürkütür. Yollarında haramiler eksik olmaz. Zirveye çıkmak kolay değildir. Çıkıldığı zaman da başına buluttan taçlar giydirir. Her nimet bir külfet karşılığıdır. Zirvede olmak kolay olmuyor. Zirveler, arşınlanacak yollar, uğruna dökülecek alın teri ve emekler istemektedir. Bir de Allah’ın yardımı.
Böylesine zirvedeki insanlar büyük ağaçlara benzer. Deli rüzgarlar onlara zarar vermez. Gölgesinde garip ve yolcular dinlenir. Çiçekleri etrafa mis gibi kokular yayar. Dallarına kuşlar yuva kurar. Meyveleri açları doyurur. Yaprakları havayı temizler. Hülasa her tarafı faydalıdır. Hiç kimseye hiçbir zararı yoktur. Himmeti milleti olan insanlar tek başına millettir.
Büyük İnsanlar ve Büyük Davalar
Büyük davalar, böylesine himmeti büyük insanların omuzunda yükselir. Onlar zirvelere süzülerek çıkmışlardır. Kanarya kartalın yükünü taşıyamaz. Dünyevi menfaatler onların ayağına dolaşmaz. Onlar hakkın hatırını yüksek tutarlar.
Menfaatin gözü kördür. Kendisinden başkasını görmek istemez. Onu başına taç edenler ezilir. Sandalye gibi görüp üstüne çıkanlar ise yükselir.
“Allah’ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Allah’a güven, doğrusu Allah güvenenleri sever.” (Âl-i İmran 3/159)
Manevi makamlarda hizmetkârlık en büyük makamdır. Efendimiz (a.s.m) de öyle tarif etmiyor mu? “Kavmin efendisi ona hizmet edendir.” (Deylemî, Müsned, II, 324)
Bediuzzaman Said Nursi diyor ki:
“Hakikat-i ihlas, benim için şan ve şerefe ve maddi ve manevi rütbelere vesile olabilen şeylerden beni men ediyor. Hizmet-i Nuriyeye, gerçi büyük zarar olur; fakat, kemiyet keyfiyete nisbeten ehemmiyetsiz olduğundan, halis bir hadim olarak, hakikat-i ihlas ile, her şeyin fevkinde hakaik-i imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyorum.” (Emirdağ Lâhikası, s. 67)
İmanın hakikatini tam olarak elde eden bir insan kainata meydan okuyabilir, baskılara direnebilir. Onlar yüksek dağlar gibidir, sarsılmazlar; ulu çınarlar gibidir devrilmezler.
Bediuzzaman gibi ulu çınarlar bu memleketin medar-ı iftiharıdır. Böylesine ulu çınarların gölgesinde buluşmak dileği ile…
Benzer konuda makaleler:
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Mehmet Kutlular: Bir nur talebesinin siyasetteki istikameti
- Hutbe-i Şamiyesi´nin tam metni
- Corona virüs musibetinin hikmetleri ve manevi tedbirler