Büyük değişimin eşiğinde Risale-i Nur’un yeni paradigmaları…

İnsanlığın peş peşe uğradığı büyük global musîbetler, zamanın ne denli sür’atli aktığını herkese gösterdi.

Said Nursî Hz.lerinin “seriüsseyr zamane çocuğu” nitelemesini de zamanın sür’atinde sendeleyerek yaşıyoruz, son zamanlarda. Bu günün zamanı dünden çok farklı, zira “sür’at peyda etmiş.” Belki de hedefine ulaşmak üzere olan gezegenimizin yolculuğundaki sondan bir veya ikinci dönemecine sür’atlice giriyoruz. Yani materyalistlerin “zamanın sonu” zannettikleri istasyona doğru. Zamanın son bulmayacağına inanıyoruz, lâkin imtihanın son bulacağına herkes kani olmalı, değil mi?

Peki, Kur’ân’ın bu dünya zamanının sonuna doğru çıkacağını haber verdiği hadiseler… Sevgililer sevgilisinin biricik ümmetine verdiği müjdeler… Hâlbuki biz bu hadiseleri ve müjdeleri, Risale-i Nur’un perspektifindeki anlatımı içinde bekliyorduk. Bediüzzaman’ın Kur’ân ve hadisten çıkardığı hakikatlerle verdiği haber ve müjdelerden… Nurlar’da yazılan birçok şeyin henüz vukua gelmediğini düşünüyoruz.

Hani Kur’ân dünya anayasalarına kaynaklık ve belki de annelik yapacaktı… Hani Türkiye’mizin üniversiteleri “Medresetüzzehranın” şubeleri olacaktı… Her birisi birer Nur mektebi… Bediüzzaman İmam hatip okulundan bahsederken, oradaki talebelerin çoğunun nurcu olacağını söylüyor. Talebelerinden Re’fet Barutçu’yu Ankara’ya Diyanet Dairesi’ne gönderdiğinde, oranın bir Nur dairesi olduğunu Üstadına yazıyor.

Ehl-i siyaset ve idareye yönelik yazdıkları ve söylediklerini çoğu talebeleri duydu. Risale-i Nur’un bu memleketin idaresine program olacağını ve her yolu deneyen idareci ve siyasetçilerin bütün yolları denedikten sonra çözümü Risale-i Nur’da bulacaklarını haber vermiyor mu? Kur’ân’ın zamanımızdaki bu harika tefsirinin bütün okullarda ders verileceğini müjdelemiyor mu? Kur’ân’ın ahir zamana olan büyük mesajını taşıyan bu eserlerle İsevilerin düşmanları olan deccaliyete galip geleceğini ve Hıristiyanlık âleminin Müslümanlarla ortak tevhid çizgisinde Nurlar’ın ortaya koyduğu programla ittifak edip dünyadaki küfür, zulmet, anarşi, gözyaşı, zulüm ve savaşları bertaraf edeceğini söylemiyor mu?

Peki nerede? Bu denli sür’atle yer küremizin kıyamete doğru koştuğu şu zamanda; yukardaki haberleri, müjdeleri, henüz gerçekleşmiş onlarca olayı nereye koyacağız. Anlaşılan müşkilimizin çözümünü yine zamana bırakıyor ve artık onun tefsirini bekliyoruz. Olan bitenlerin hakikatini bize o anlatacak. Bazen bin seneyi bir güne, bazen bir dakikaya bin seneyi sığdıracak zamanın sahibinden zamanın dersini dinlemekten başka yapacağımız bir şey var mı? İsterse Bediüzzaman onu zerrelerin hareket ve rengi olarak tarif eylesin, ben anlayamadıktan sonra… Ana karnında zaman, hayatta zaman, hastalıkta zaman, rüyada zaman, kabirde zaman, haşirde zaman… Ve ebedî âlemde zaman… Bütün bu kelimelerden hiç objektif bir tanım çıkarabilir miyiz? Yumurtanın beyaz kabuğundan başka bir şey görmemiş pilicin zaman tarifinden öteye geçmiyor, zamanı tanımlamamız, değil mi? Fakat zamanın sahibi, yaratıcının fermanından medet alarak zamandan haber verenler, elbette daralan ruhlarımıza nefes aldıracak pencereler açacaklardır ve zamanın mahiyetini azıcık da olsa bize hissettireceklerdir. Dedim ya, çocukluğumdaki zamana benzemiyor, yaşadığım şu günler. Öyle sür’atlice geçiyor ki… Her akşam ellerimi bomboş hissederek geceye yürüyor ve sabahlarımız da korkutuyor bizi. Zira güneş erken batacak, diye…

Korona, global olarak dünyamızda öyle büyük, öyle derin ve öyle kalıcı bir değişime gidince, zamanı yeniden düşünmek zorunda kalıyoruz. Bildiğimiz üzere bu küçük virüsün bizi evlerimize hapsetmesinin üzerinden henüz bir sene geçmiş değil. Fakat meydana getirdiği değişimi yapmaya belki de dünya harpleri veya büyük zelzeleler şu zamanda başaramazlardı. Milyonlarca ekonomik projeler, sosyal projeler, askerî projeler veya başka bilimsel projeler ansızın tarihe karıştılar. Öyle sessizce, derince, insanların patırtı-gürültülerine fırsat bırakmaksızın ve temizce büyük bir değişime götürüyor ki dünyamızı, bu teceddüt veya tebeddül için kimisi bir asır, bazıları da daha fazla zamana ihtiyaç vardı, diyorlar.

Eski zaman insanlarının “değişimi” mücerretçe ne kadar düşündüklerini bilemiyorum. Fakat ilk insan ve ilk Peygamber Âdem (as) babamızdan Efendimize (asm) kadar gelen İlâhî çizginin bütün pişdarları değişimden bahsetmişler ve çoğu kez de değişimin önderleri olmuşlar. İnsanın ruhunda ”değişime karşı” bir açlık veya bir cazibe olduğunun farkında olan felsefeciler de çokça değişimi konuşmuşlar. İstibdatlar, felâketler, harpler, kıtlık veya başka musîbetler de gözleri-gönülleri değişime yöneltmiş. Bazen soyut bazen somut olarak ufuklara bakıp onu beklemişler.

Zamanın hadiselerle omuzlara çöktüğü demlerde değişim bazen Peygamber, bazen müceddit, bazen Mesih ve bazen de Mehdi hasretine bürünerek insanlara, onu bulmak üzere diyardan diyara mecnun gibi gezdirmiş.

İşte globalleştiğini zannettiğimiz dünyamız da küçülerek bir köye döndü. Köyün sakinleri olan bizler tedirginlikten korkuya dönüşen bu zamanın akıntısında, sür’atin bize göstereceği değişimleri heyecan içinde bekliyoruz. Elbette tayyare ile gezenler deve ile gezmişlerden daha ziyade yasayacaklar ve görecekler. Bazen yolculuğumuz öyle sür’at kazanıyor ki, akıl, havsala ve hafızamız sabahtan akşama görüp yaşadıklarımızı kaydetmeye imkân vermiyor. Dünya haritasının dört cihetini bohça gibi dürdüğümüz anlar oluyor, tıpkı dört mevsimi bir arada evimize misafir ettiğimiz gibi. Zamanın bu dehşetli sür’ati karşısında aza ve bedenlerimizin karşılaştığı olağanüstü değişimler hakkında, müsbet ilimlerle uğraşan akademisyenlerimiz henüz net bir çalışma ortaya koymadılar. Fakat ruhumuz, duygularımız, asabımız ve latifelerimizin yaşadıklarını izah edemiyorsak da, azıcık hissediyoruz.

Bu gezegene irademizle binmediğimizi, gittikçe sür’atleşen bu seyyaremizin dizginin elimizde olmadığını ve çok yakın bir zamanda bu aklımıza sığıştıramadığımız yolculuğun aniden biteceğine inanarak, bizi bekleyen büyük değişimi aramaya devam edeceğiz, inşaallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*