Büyüklerin hayatı ile büyümek

Evde büyüklerin hayatını okumak…

Sungur Ağabeyin vefatı, ağabeylerin hayatına beni bir kez daha yöneltti.

Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin hayatını anlatan kitaplar masamda. Evde aile efradıyla birlikte okuyoruz. Herkes tabir yerindeyse filmi, bir başka kitaptan izliyor. İçinden yakaladığımız hayat hallerini hemen birbirimize çocuklarımız da dahil aktarıyoruz. İki, üç yazarın ayrı ayrı ele aldığı kitapları temin ettik ve başladık okumaya.

Bu, müthiş bir şey!
Evimize, hayatımıza yeni bir can geldi.
Anlayacağınız bu günlerde ev misafirimiz Zübeyir Gündüzalp. Onu anlamaya, onu yaşamaya çalışıyoruz. Çünkü günlük hayatta ve hizmet işlerinde onun duruşuna o kadar çok ihtiyaç var ki!

Doğrusu buna çok ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Dâvâ adamlığı nasıl bir şey, ne yapanlar dâvâ adamı olabilir? Ne yapmayanlar olamaz, satır aralarında bu soruların cevaplarını çok net görebiliyorsunuz.

Doğrusu insan Nurculuk dâvâsında özellikle ağabeyleri okuyunca, tâbir yerindeyse boyunun ölçüsünü alıyor. Haddini biliyor.

İhlâsın, sadakatin, meşveretin, tefaninin hayattaki izleri nasıl hizmete dönüşmüş apaçık görülüyor.

İçi-dışı, gündüzü-gecesi, yaşanan zaman dilimlerine Nurların nasıl nüfuz ettiğini hissedince insan ‘yaptım, gerçekleştirdim’ dediklerinden utanıyor.

Bir dâvâ adamının gözünde ölümün, hastalıkların, çilelerin, musîbetlerin nasıl hayatın renkleri olduğunu, nasıl onların görevleriyle uğraşmadan kendi sorumluluğunu yerine getirmek dersi taşıdığını büyüklerin hayatında, bir film şeridi gibi ibretle izliyorsunuz.

Dâvâya bir müdahale olduğunda bir dâvâ fedaisi kesilmek, şahs-ı maneviye bir gölge düşüren, onu zedeleyen olduğunda şahlar şahı gibi yerinden fırlamak ve gereken adım ne ise gözünü kırpmadan atabilmek nasıl bir şey, satırlarda okudukça, zihninizde filme dönüşüyor.

Onun için o Nur kahramanlarının hayatını okuyunca, kendi hayatınızı bir kez daha gözden geçiriyorsunuz.

Bize verilen ömür nimetini nasıl çar-çur ettiğimizi, nasıl ebedîyi kazanmak için verilen ömür sermayesini dünyayı, dünyalıkları, fanilikleri kazanmak yolunda tükettiğimizi hissediyor ve geçen zamanlara kahroluyorsunuz.

Yani, bu ebediyi kazanmak yolcuğunda, neden biraz daha çırpınmadım, neden biraz daha koşturmadım, neden biraz daha okumadım diyerek, hayıflanıyorsunuz.
O kitapların içine sığabilen iklime birazcık girebilirseniz, satırlarda gülmekler, ağlamaklar, donakalmaklar, şaşkınları oynamaklar, sevinç gözyaşlarına boğulmaklar sıradan haller haline geliyor.

Bazen geriliyorsunuz, bazen iftihar ediyorsunuz, bazen de ‘Nasıl olur böyle bir şey!” diyerek, imtihanın ne olduğunu anlıyorsunuz.

Onun için o büyüklerin hayatlarına hayatımız ne kadar benzerse, o kadar ümit taşımamız gerekecek. Yoksa, sıkıntısı çekilmemiş, tasası taşınmamış, o yolda yorulmaklar olmamış bir hayat, neyi ile övünülecektir?

Lütfen gelin bu günlerde Zübeyir Gündüzalp Ağabeyi bir okuyalım.
Sonra da diğer ağabeyleri okuyalım.
Kahraman Nur Talebeleri evlerimizin misafiri olsun.
Göreceksiniz hayatınızda ciddî değişiklikler olacak.
Göreceksiniz, iyi ki okumuşum, tanımışım diyeceksiniz.
Göreceksiniz, günlük hayatınızda bir takım alışkanlıklar değişecek.
En basitinden okumalarınız artacak.
Ziyaretleriniz artacak.

Sevginiz, şefkatiniz, şevkiniz artacak.
İman ve Kur’ân dâvâsı diye bir kavram zihninizde ciddî tesir uyandıracak ve bu izler günlerce silinmeyecek.

Hatta ağabeyler hakkında kitap yazanların bile, şaşkınlaştıkları (ki en çok heyecan hissedenler onlardır) o hatıralara dokundukça, ifadelerin heyecanının hissedildiği o kadar çok satır var ki.

Evet, onların hayatlarında zaman zaman gerilim, zaman zaman ağır hastalıklara rağmen hizmet düşüncesinin hiç eksilmemesi, ‘ben’ yerinde ‘dâvâ’ düşüncesinin kişiyi kaplaması, kardeşlerde fani olmanın normal hayat haline gelmesi; dâvâya ters düşenlerin, ihanet edenlerin ânında ikaz edilmesi ve gerekli adımların atılması;—bu dâvânın sahipsiz olmadığının alâmeti olan—bir durum söz konusu olduğunda hemen onlarca Nur kahramanının orada hazır bulunması ve gerekli adımları atmaya hazır beklemeleri gibi onlarca dâvâ şuuru göstergesi olan tutum ve davranışlar, alkışları hak eden bir yüreklilikle hayata katılmış kahramanlık destanlarıdır.

Evet, kabul etmeliyiz ki, bu dâvânın bir bireyi olmak, çok yüksek bir şeref.
Bu iman ve Kur’ân dâvâsının içinde olmak, hakikaten ilâhi bir ikram ve ihsan-ı İlâhî.

Tabiî bir o kadar da, büyük düşman olan nefis tehlikesini gözardı etmeyen bir uyanıklık hali hakim büyüklerin hayatlarında.

Bu da haliyle, ciddî ihtiyaç hissederek okumakla mümkündür.
Okumayan bir insanın kime, ne faydası olsun?
Asıl ölmek de bu değil mi?

Cümleler öyle hücum ediyorlar ki, şaşkınları oynuyorum. Hangi kitaptan hangi konuyu ön plana çıkarsam diye ciddî bir yoğunluk yaşıyorum. Ama şuna da üzülmüyor değilim.

Bazı kitaplarda apaçık olan hatıralar, bazı kitaplarda yer almamış.

“Burada acaba yazar olan kişilerin özel tasarrufları söz konusu olabilir mi?” diye aklıma da gelmiyor değil. Tabiî varsa o da elbette onun imtihanı.

Tabiî bu notlar da elbette ilgilisine ulaştırılacak ve neden böyle bir şey olduğu sorulacaktır.

Ortaya çıkan tablo, Zübeyir Gündüzalp, günün yirmi dört saatinde dâvâsını düşünen, dâvâsı ile yaşayan muhteşem bir Nur kahramanıdır.

Zübeyir Gündüzalp’in Nur Talebelerine bıraktığı üç nasihat hakikaten günlük hayatta, bu dâvâ gönüllülerinin hayatlarına katmaları gereken temel prensiplerdir:
1- İhtiyata dikkat et. İhtiyatlı konuş. Kırmızı kaplı kitapların içindekileri oku. Başka şeyleri değil.

2- Konuştuklarına dikkat et. Bir insanın yüzüne söyleyemeyeceğin hiçbir şeyi arkasından söyleme. Sonra mahçup olursun.

3- Biz Allah’a hesap vereceğiz. Allah bizi hesaba çekecek, unutma. İnsanları kandırabilirsiniz, ama Allah’ı asla!

(Bediüzzaman’ın Sadık ve Kahraman Talebesi, Zübeyir Gündüzalp, İbrahim Kaygusuz, s. 368.)

Lütfen okuyalım! ‘Şimdi oku, kabirde okuyamazsın’ diyen yine Zübeyir Gündüzalp.
Lütfen okuyalım, göreceksiniz hayatınızda çok şeyler değişecek.
Deneyin ve görün.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*