Çanakkale’yi yeniden okumaya var mısınız?

Yeniden 18 Mart… Ve yeniden Çanakkale Zaferi kutlamaları… Gazetelerde, elektronik ve sosyal medyada, her zaman olduğu gibi çok acıklı hatıralar ve destansı kahramanların yaşadıkları… Doğrudur, Çanakkale bir destandır, fakat “hüzün destanı”. Değil mi? Dulların gözyaşlarıyla yetimlerin acılarının piştiği akşam iniltileriyle dolu bir destan. Başı, sonu ve kararlarıyla ilgili bir şey bilmiyoruz.

Parçayı bütünden ayırdığımızda, hakikati anlayamayız. Çanakkale dünyamızın en müthiş bir zelzelesi olan “Birinci Cihan Harbi’nin” bir büyük sarsıntısıdır. Otuz milyon insanın beş yüz bini, bu sarsıntıyla kaybolmuş.

Bu dehşetli harbin fitilini çeken canilerin hedeflerinde önce Almanya yoktu. Yirmi seneye yakın bir zaman önce belirtildiği üzere, İslâmiyet ve Kur’ân’ın yeryüzünden tamamen imhası planın ilk adımıydı. Lond- ra’da bir araya gelen emperyalistler, Bolşevikler ve dessas savaşçı siyasilerin ittifakı ile Almanya Hz. Mesih’in cephesine adeta itilmişti. Çanakkale’yi yeniden okuyalım derken, daireyi genişleterek bu hadiseye daha yüksekten bakmamız gereğini de ihsas edelim. Savaşın büyük cephelerini; Hindenburg hattı, Galiçya, Filistin, Çanakkale ve Irak’ı da mercek altına alarak okumamız gerekiyor. İngiltere Müstemleke Nazırı, meclislerinin avam Kamarasında ”Kur’ân’a karşı su-i kast plânını” dünya milletlerine duyururken; arkasında ihtilâlci sosyalistlerin ve dünya hegemonyası peşinde koşan sermayedarların kuvvetini hissediyordu. Bu ittifakın en kuvvetli bir başka müttefiki ise; Avrupa Hıristiyanlarının kendilerine yüzlerce defa reva gördükleri tehcir, zulüm ve katliamdan dolayı intikam besleyen aşkenaz ve safardinlerdi. Tarihçilerin kendilerince haklı sebeplerle değinmedikleri “doğruları” ihtiva etmeyen bir Cihan Harbi tarihinin, zamanımıza acıdan ve intikamdan başka vereceği bir şey var mı? Şu hakikati de bu paragrafa ilâve edelim. Söz konusu sırlar açılmadan Birinci Cihan Harbi’nin neticesinden oluşan İkinci Dünya Savaşını anlamak da nesillerimiz için mümkün olmayacak.

Henüz birçok daha bilinmeyen, gün yüzüne çıkma imkânı bulamamış sebeplerden veya ihtilâlci sosyalistlerle Kemalistlerin neden oldukları enkazların altında kalmış bir asrı aşkın hakikatlerden dolayı, Birinci Dünya Savaşı’nın dosyalarını yeniden açmayı, insanlık ve medeniyet borcu olarak görüyoruz.

Bırakalım Türkiye’mizi; koca Avrupa Medeniyetinin çocukları da mı bu dehşetli felâketi doğru tahlil edemediler, diye soracağınızı biliyoruz. Bu haklı sorunun cevabını da aynı tarihe sormamız doru olacak. İkinci Dünya Savaşı’nın Birinci Cihan Harbi’nin devamı olduğunu biliyoruz. Elli-altmış milyon insanın hayatına mal olan bu dehşetten sonra olan biteni de biliyoruz. Birinci Cihan Harbi’nin baş aktörleri olan İngiltere, Rusya, Almanya ve Osmanlı’nın yirminci yüz yıldaki tarihlerini incelediğinizde; global dinsizlik cereyanlarıyla ittifak etmiş İngiltere’nin dışındaki coğrafyaların yerle bir olduğunu, arşivlerinin yok edildiğini ve bin senelik mazilerinin inanç ve kültürleriyle birlikte zir ü zeber edildiğini de gayr-ı resmi tarihten okuyoruz. Vladimir Putin’in itirafıyla işte İhtilâlci Marksistlerin Sovyetler’de yaptıkları… İşte dedeleri öldürülen Osmanlı ve Alman çocuklarının kollarına takılan antisemitismus ile 5816 kelepçeleri… İngilizlere gelince… Tövbe ve nedamete mazhar olamadıklarından, halâ işgalci global sermayenin elinde tutsak yaşıyorlar. Avrupa Birliği’nin bu tarihi teşrih etmesinden korktuklarından; apar topar Brexit ile uzaklaştırıldılar.

Brexit olmasaydı, bize göre “barış ve medeniyet” projesi olan AB içinde, mecburen Avrupa ile aynı hizaya geleceklerdi. Fakat Marksist sermaye, sosyalist ihtilâlciler ve hâlâ menfaatini başkasının zararında arayan bazı İngiliz politikacılarının işbirlikleriyle İngiltere’yi, bir nebze daha dünya savaş ve kaoslarında kullanmaya devam edecekler, gibi.

Rusya bu savaşın galip taraftarı olduğu halde, neticeyi mağlûbiyet olarak kabul ediyor ve büyük bir ihanete uğradığını en yetkili merci ile dünyaya duyuruyor. Antisemitismus kanununa rağmen Alman entelektüeli hem Galiçya ve hem de Hindenburg Hattı’nda, galip iken “ihanet hançeriyle” Versailles’e mahkûm edildiğini söylüyorlar. Ya Osmanlı… Her sene âlâ ü velâ ile kutladığımız şu Çanakkale örtüsünün altındaki dehşetli ihaneti ne zamana kadar saklayabileceğiz ki… Ve arkasından Filistin Cephesi… Tarihçilerimiz, bu ihanete imkân hazırlayan komutanları şecereleriyle birlikte, bizden daha sağlamca ortaya getirebilecek güçtedirler. Belki, Osmanlı maliye ve iktisadına hakim olan Emmanuel ile İsrael Helphand’ın hikâyelerini ve kısa bir zamanda nasıl harp lordu olup çıktıklarını… Belki de Sırbistan’daki serseri Troçkicilerin felâketin fitilini nasıl yaktıklarını… Kim bilir.

Okumalarımızı Çanakkale ile sınırlı tutamayız. Galiçya, Belçika Hattı, Çanakkale, Filistin, Irak ve Kafkas Cephelerine ait bütün dosyaları raflardan indirip, şehitlerin ahfadı olan “genç nesillere” takdim etmemiz gerekecek. Aksi halde hem dünyada ve hem de ahirette hesabımız gayet zor olacak…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*