Çâre, Bediüzzaman’ın metodu

Suriye’ye askerî müdahale tartışması, “Arap baharı”nın peşpeşe gelen acı akıbetini ve özellikle darbeyle sarsılan Mısır meselesini gündemin gerisine itti.

İşin gerçeği, Suriye’de de, Mısır’da da ortaya çıkan buhranlar ve “Arap baharı”yla baş gösteren kanlı kargaşa ve kaosla iç çatışma ve iç savaşlar, çağımızda Bediüzzaman’ın büyük bir ehemmiyetle nazara verdiği İslâm âleminde Kur’ânî “müsbet hareket” düsturunun önemini okutturuyor…

Zira temel karakterinden olan, devleti ve iktidarı ele geçirmeye çalışan ve siyaseti hedefleyen stratejilerle hareket eden İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) gibi “siyasetli cemaatler”in, cereyanların, elinde iktidarı tutan güçlerle çatışıp başarısızlıkla sonuçlanan, taraftarlarının dikta rejimler tarafından ezilmelerine neden olan acı ve ibretli akıbetleri meydanda.

Buna mukabil, Bediüzzaman’ın Kur’ân tefsiri Risale-i Nur’da ölçülerini verdiği ve hayatıyla, fedakârane tavrıyla ortaya koyduğu “hizmet metodu”yla, en zâlimâne baskılara çeyrek asrı aşan tepeden inmeci jakobenlere rağmen, iman ve Kur’ân hizmetini ifâsı, hakikati ortaya koyuyor.

Onca ağır baskılara, zorluklara, zindanlara, zehirlenmelere rağmen, kimsenin burnu bile kanamadan iman ve Kur’ân hizmetinin selâmetle götürülmesi, barışçı bir geçişle çok partili hayata ve demokrasiye ulaşılması, Bediüzzaman’ın “müsbet hareket” esasının farkının en açık semeresidir.

Bu İslâmî metod sayesindedir ki, çeşitli komplo ve provokasyonlar boşa çıkarılmış, Kur’ân tefsiri Risale-i Nur hizmeti, Bediüzzaman’ın hayatında ve vefatından sonra Anadolu’ya, İslâm âlemine ve bütün dünyaya yayılmış, milyonların okuduğu, etrafında toplandığı bir eser haline gelmiştir.

Nur Risaleleri, Asya’dan Avrupa’ya, Amerika’ya dünyanın dört bir tarafında, muhtelif rejimlerin hükmettiği 100’den fazla ülkede 50’den fazla dile tercüme edilerek yayılmakta, dünya radyo ve televizyonlarında okunmakta, üniversitelerde ders olarak hakkında tezler ve araştırmalar hazırlanmakta. Nur hizmetleri dünyanın her tarafına ulaşıp gelişmekte…

SON DERECE AKILLI BİR STRATEJİ

Bundandır ki, “Risâle-i Nur’da sizi en çok etkileyen konu hangisidir?” sorusuna, “Çok meseleler var. Hepsi tesirli. İslâm akidesinde, Allah’ı zikretmek konusunda müthiş bir etkisi var” diyen ve Bediüzzaman’ın mahkemede sorgulayan hâkimlere, “Eğer yüz canım olsa, bu dâvâya fedâ olsun. Siz vücuduma cefa çektirebilir, eziyet edebilirsiniz, ama gücünüz yeterse ruhuma eziyet edin, işkence çektirin. Tabiî buna güç yetiremezsiniz” cevabının büyük tesirini belirten Suriyeli merhum büyük âlim Muhmammed Said Ramazan El-Bûtî, Bediüzzaman’ın “müsbet hareket” metoduna dikkat çekiyor.  (İsmail Tezer, Yeni Asya, 4.2.11)

Bediüzzaman’ın “asil duruşu”yla hiçbir şekilde silâhla mücadele etmeyip en önemlisi asâyişi ihlâl etmemesinin, siyasete girmeyip kendi dâvâsını kendi üslûbuyla anlatıp düşüncelerinde son derece kararlı oluşunun ve dâvâsına sâdık hiçbir şekilde taviz vermemesinin dâvâsının yükselmesinde önemli bir merhale kaydettiğini belirten El Bûtî, Afyon Mahkemesi’nde müdafaa misaliyle mahkemelerdeki kararlı savunmalarının Arap – İslâm toplumu ve bütün dünya için bir örnek oluşturduğunu belirtiyor.

1960’ta ilk olarak yazdığı 60 sayfalık Bediüzzaman’ın özet hayatını ve mahkeme müdafaasının Arap dünyasında müthiş bir yankı ve etki uyandırdığını, ilmî yönünden ziyâde dâvâsına olan sadâkati ve bağlılığına, bilhassa M. Kemal’e karşı da son derece akıllı bir strateji yürütmesine çok şaşırdıklarını belirten El Buti, “İşte Arap – İslâm dünyası, o mahkeme müdafaalarında ifâdesini bulan Üstadın bu duruşuna, tarzına muhtaçtır. Örnek alabilecekleri şahsiyet Üstaddır ” hakikatini nazara veriyor.

Bediüzzaman’ın devlet karşısındaki “stratejik duruşu” ve “mânevî cihâd” eksenli müdafaasının mânâ ruh ve kararlılığının tam anlamıyla tercüme edilmediği”nden yakınan El But’nin, “Şu çok önemli; Arap dünyasında, İslâm dünyasında dâvetçiler, tebliğciler, irşatçılar arasında silâha sarılmadan, şiddet kullanmadan dâvâ yürüten bir insan yok” diye konuşması, bu açıdan dikkat çekici.

SİLÂHA SARILIP ÇATIŞIYOR, İRŞAD VAZİFESİ YOK OLUYOR…

Bu tesbit, Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat’a ve Emirdağ Lâhikası’na aldığı, “Bağdat’ta çıkan Eddifa gazetesinin muharriri İsa Abdülkadir’in Arabî makalesinin Tercümesi” başlıklı yazıda, “Türkiye’deki Nur Talebeleri ile İhvân-ı Müslimîn cemiyeti arasındaki farklar”daki “müsbet hareket” metodunu tebârüz ettiriyor.

Bediüzzaman’ın ilmî ve fikrî muhalefet ve “mânevî cihad”la, en son “Arap baharı”nda da görüldü gibi, İhvan’ın ve bağlı grupların siyaseti, devleti hedefleyen ve yer yer silâhlı maddî müdahale ve mukabeleyle “menfî hareket”e kayan, terör, kargaşa, kaos, isyan, iç savaşa sürükleyen dayatmacı tarzı arasındaki farkı okutturuyor.(Tarihçe-i Hayat, 631-3; Emirdağ Lâhikası, )

Ve Bediüzzaman’ı tâkip eden, Nur Risalelerini ve fikirlerini Suriye’de, Arap ve İslâm dünyasına yaygın hale getiren, Bediüzzaman’ın “müsbet hareket” dersini verdiği, Şam yönetimini hep frenleyip kansız demokrasi ve hürriyete teşvik eden, Cizreli büyük âlim profesör El Bûtî’nin İhvan teşkilâtına atıfla “İslâm dünyasında dâvetçi insanlar kendileri ile devlet ve siyaset arasındaki dengeyi kuramıyorlar. Ya siyasete girip kendilerini kaybediyorlar. Ya bir şekilde silâha sarılıyorlar. İki taraftan biri zarar görüyor, dengeyi kuramıyorlar. Ya çatışacak, ya da siyasete girip onlar gibi olacak; o zaman da irşat vazifesi de yok olacak tabiî” tahlili bu hakikati bir defa daha tebârüz ettirdi, ettiriyor.

El- Bûti’nin, Nur Talebeleri dışındaki çoğu dinî grupların “müsbet hareket”i bırakıp “menfî hareket”tle devlete ve idâreye tâlip olmalarına karşı çâre olarak, “Demek onlar bir örneğe muhtaçtır. Örnek de Bediüzzaman’ın metodudur” beyânı, bugün başta Yemen, Libya ve en son Mısır ve Suriye olmak üzere İslâm dünyasında yaşanan buhranların iç yüzünü gösteriyor.

İslâm âlemindeki iç çatışmalar, iç savaşla süren kanlı karmaşa ve kaosa karşı muvaffakiyeti, Bediüzzaman’ın Nur Talebeleriyle birlikte mâruz kaldıkları onca ezâ ve cefâya tahammül etmesinin sırrını dahildeki “müsbet hareket” Kur’ânî metodu esasına dayandırıp telkin ettiği için içteki “maddî cihatçılar”la suçlanan, Şam’da doksan yaşında İman Camiinde iman ve İslâm dersi halkasında aralarında torununun da bulunduğu 42 mü’min talebeyle birlikte katledilip şehid edilen El Bûtî’nin temel değerlendirmesinin haklılığı, bugün hâdiselerin nezdinde bir defa daha ortaya çıkıyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*