Cehalet tuzağı

Cehaletin bir milletin izzet ve şerefine bu denli menfi tesirini çok az görmüş ve işitmişizdir. Cehaletle hukukunu bilemeyen toplulukların her idareciyi diktatörlüğe, hırsızlığa, ihanete ve tenbelliğe sevk ettiğini hakikaten tarihler nadiren kaydediyorlar.

Türkiye’de bulunduğum zamanlarda ülkemde cereyan eden dehşetli oyunları müşahede ettikçe, musibetzede milleti bu hile ve desiselerden haberdar edememenin de ıztırabını yaşıyorum. Zihnimde çeşitli mukayeselerle ülkenin düşürüldüğü tereddîyi ve çukurları gördükçe duygularım, milletin istikbalini ilgilendiren hayallerimle feryad ediyorlar.

Felsefe ile kafası çok bulananlar, belki de yazacaklarımı halet-i ruhiyeme vereceklerdir. Fakat mesele, yalnızca menfiliklerin yansımalarından ibaret değil.
Arabaya benzin doldurmak için yanaşıyorsunuz. Fiyatları Avrupa’dakilerle mukayese ediyorsunuz. Dolara endeksli olduğundan Avrupa fiyatlarını geçiyor. Ücretleri Avrupa’daki insanların ücretlerinden on kat düşük olan “tepkisiz insanımız” Almanya’dan pahalı olan benzini deposuna 20 milyonluk koydurup sessizce uzaklaşıyor. Gazetelerden öğreniyoruz: Dünyanın en pahalı elektriğini kullanıyormuşuz. 1980’lerden önce enerji ihraç eden ülkemiz, kapatılmış binlerce fabrika ve işletilmeyen milyonlarca tezgâha rağmen bugün enerji ithal ediyor. Aydınlanmamız tekelleşmiş ve biz en pahalı elektrik faturalarıyla sömürülürken, cehalet ağzımıza ve düşüncemize kilit vurmuş.

Telekomünikasyonda en tatlı paraları yine bizim dinozorlarımız kazanıyormuş. Son beş seneden beri kazma vurulmayan ve kan gölüne dönen yollar sılayı kapatırken, yüklü telefon faturaları “sesle hasret giderme” imkânını da ortadan kaldırıyor. Varsın AB’deki telefon şirketleri kıyasıya rekabet edip fiyat düşürsünler. Burası cehalet sisinin kapladığı coğrafya: Anadolu…

KİT’leri özelleştirme rüzgârı Özal’dan bu yana esiyordu. Fakat hiç kimsecikler IMF’nin ülkemize tasfiye memurunu gönderip, ülkenin büyük-büyük işletmelerini dinozorlara kelepir fiata peşkeş çekeceğini beklemiyordu.

Ülkeye arkasını dayadığı New York kuvvetiyle diz çöktüren adamın bir partide “ümit” olarak ortaya çıkacağını kim düşünebilirdi ki.. Hem de yüzünde hiçbir renk değişikliği olmaksızın mı “Ülkeyi batmaktan ben kurtardım” diyebiliyor. Millete bugüne kadar kan kusturmuş bir partide hem ulusçu, hem sendika patronu ve hem de globalci kafa kafaya verecekler. Medeniyetten ne kadar uzak yaşadığımızın bir göstergesi değil mi?

Ülkesini-milletini seven hangi idareci halkının “alkolik” olmasını ister? Avrupa’da sigara, alkol ve uyuşturucuyla mücadeleye ülkeler milyarlarca euro harcıyorlar. Bizde ise… Alkol medenî olmanın göstergesi kabullenildiğinden zavallı varoşlardaki bakkallar da vitrinlerini bira reklâmlarıyla süslüyorlar.
Yine Batıda kumar ahlâkî bir zaafın belirtisi olarak bilinir. Cemiyet devlet-sivil toplum işbirliğiyle bu illete karşı korunmaya çalışılır. Bizde ise devlet kumarı müesseseleştirmiş ve her çeşidini teşvik ediyor.

Hangi millete ve ülkeye ait olduğu tartışılan, uluslararası büyük firmaları zarara soktuğu için devletimizin misyonlarını dışarda sıkıntıya düşüren bir adamın parti kurmasına, hatta para ile başka partileri satın almasına ses çıkarılmazken, neye hizmet ettiği anlaşılmayan yasaklarla da kafalar iyice karıştırılıyor.
Bir toplum doğru bilgilendirilmediği zaman, iğfali daha kolaydır. Hatta bâtılı hak diyerek onu yanlışa ve zarara sokmak daha rahattır.
Hür, kanunî çerçeveler içinde ve karşılıklı menfaatler düzleminde yabancı sermayenin ülkemize girişi elbette güzeldir. Fakat IMF tasfiye memurunun “derin güçlere” dayanarak Meclisten çıkarttığı kanunların tümü ülkenin “açık pazar” olması istikametinde değil mi? Global Derviş’i Türkiye’ye gönderenler, bu memlekette yalnızca kendi menfaatleri yönünde “icraat” yapmasını istemişler.

İçerdeki bir-iki menfaatperest ve millet sevgisinden mahrum işadamıyla Türkiye piyasasının “uluslararası dinozorlar”ın eline geçmesinin bu ülkede kime faydası var? Zira bu sermayedarlar hem Türk sanayiini, hem ziraati ve hem de istihdam ve üretimi tamamen durdurup, Körfez ülkelerinde olduğu gibi dev mağazalar kurarak halkı sömürmeye çalışmıyorlar mı?

Köylünün fındığına, pancarına, çayına, tütününe, buğdayına ve pamuğuna kadar el koyan bu dinozorların millete, devlete ve ülkeye faydalı olduğunu kimsecikler söyleyemez. Türkiye’yi AB’den uzaklaştırmaya çalışan New York’lu dinozorların elinde oyuncak olmak millî haysiyetimizi incitmez mi? Cehaletimizden faydalanarak üzerimize “mezellet toprağını” dökenlere karşı, ilim, sanat, sevgi, çalışma ve kardeşlikle karşı koymazsak; Allah korusun diri diri gömülürüz..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*