Cehaletimiz millîleşiyor mu?

Image
Selânikliler hanedanının emperyalist Avrupa’nın yardımlarıyla Osmanlının boğazına sarıldığı günlerde, kurtuluş reçetesini Van’da açıklayan Bediüzzaman; “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı marifet, san’at ve ittifak silâhıyla mücadele edeceğiz” diyordu. Osmanlı bakiyesi olan bizler, cehaletimizi mütemadiyen imkânsızlıklara havale etmiştik.

Yokluk ve yoksullukla başa çıktığımızda azılı düşmanımızı yeneceğimizi zannetmiştik. Selânikliler hanedanının propagandalarıyla Osmanlı zamanında okulun, medresenin yaygın olmadığı zihinlere o denli nakşedilmişti ki, bilhassa özel teşebbüsle ülkenin en ücra köşesine, dağ başlarına ve yaylalara eğitim kurumlarının taşındığını, açıldığını ve cehaletle büyük mücadeleler verildiğini duyamadık, araştırıp öğrenemedik.

Cehaletin millîleşmesini, bin senelik yazı ve kültürümüzün değiştirildiği karanlık gecelere bağlamak da mümkündür. Fakat Bediüzzaman’ın başlattığı “Kur’ân’ın lâfız ve mânâsını tedris” harekâtının o izbe karanlık geceleri nurlandırmaya başlamasıyla, karşı taarruz da başlamıştı. Matbuat umum müdürü, içinde imana dair bir kelimenin geçtiği bütün neşriyatı yasaklamış. Bediüzzaman’ın el yazmalarıyla çoğalttığı eserlerine dehşetli bir takip başlatmış. Elinde Bediüzzaman’dan bir mektup veya bir risâle ile yakalanan masumlara, canilere ve yüzlerce adam öldürmüş katillere yapılan muamele reva görülmüş. Ama bu zulüm, Kur’ân’ın her türlü istibdat ve baskıya galebesini önleyememiş. Altı bin sayfalık Risâle-i Nur Külliyatına dahil eserler, Anadolu’nun bağrında tam altı yüz bin nüsha yazılmış. Ta Cenâb-ı Hak dindar demokratları bu mazlûm milletin imdadına gönderene kadar. Hanedanın bu millete kin ve intikamı derin olunca askerî ihtilâllerle cehaleti üzerimize boca etmeye çalışmışsa da muvaffak olamamış, 12 Eylül’den sonra yine Avrupalı dinsizlerin yardımıyla yeni bir nifak projesini geliştirmiş.

GLOBAL CEHALETLE MİLLÎ CEHALET ARASINDA…

Risâle-i Nur’la ilk defa büyük bir tefsir, Anadolu bozkırındaki çobanların heybelerine kadar girmişti. Milletimizin Kur’ân’a olan büyük teveccühü açığa çıkınca, Kur’ân düşmanları daha derin, umumî ve dehşetli projelerini “zındıka enstitülerinde” hazırladılar. Yazısını yasaklayıp okuyanları idam etmişlerdi, ama Kur’ân’ı bu milletin elinden yine alamamışlardı. Kur’ân’ın en son tefsirine karşı da mağlûp olmuşlardı. Bu defaki projeye göre; sefahat, eğlence, cazibedar oyuncaklar ve derd-i maişetle milletimiz okuma ve tefekkürden uzaklaştırılacaktı. Firavunların sihirbazlarına rahmet okutturacak yep yeni sihirlerle milletin düşünme ve muhakeme melekeleri devre dışı bırakılmaya çalışılacaktı. 12 Eylül’den sonraki dönemde ilk kurulan özel TV’nin ismi, hatırlarsanız Magic Box (sihirli kutu) idi. Ve Show Londra’da kırk gün içinde hazırlanmıştı. Global din karşıtı medya patronlarının yardımıyla her gün yeni bir kanal kurulacaktı. Bu yetmiyormuş gibi Musevî patronların dev reklâm şirketleri milletimizin “heva ve heves haritalarını” çıkaracaklardı. İnternet kullanımı Avrupa’nın iki katına çıkarılırken, kitap okumada Afrika’nın altına düşecektik. Dünyanın ilimde isim yapmış ilk beş yüz üniversitesinin arasında bir tane bile üniversitemiz olmayacaktı. 12 Eylül’de zındıkanın milletimizi ANAP ile bağladığı cehalet ipleri azıcık gevşeyince, yardıma 28 Şubat ihtilâli ve AKP gönderilecekti.

ÇARE Mİ?

Geçmişteki dehşetli istibdatları parçalayan ve zifiri karanlıkları gideren Kur’ân, bugün de kendi kendisini müdafaa edecektir. Mesele, düne kadar “Biz Kur’ân ehliyiz” diyen dinî cemaatlerin hakikî vazifelerini yapıp yapmamalarıdır.

Meclisimizin demokrasiyi yansıtıp-yansıtmadığı tartışılırken RTÜK’ün yapısı yeniden sorgulanıp, heyetin daha müdakkik ve demokratik bir yapıya kavuşturulması halinde, millî yapımızı hedef almış ne idüğü belirsiz birçok program rafa kalkabilir. Hiçbir Avrupa ülkesinde olamayacak düzeyde medya ekranlarının otobüse, okula, hastaneye, vapura, uçağa ve hatta hekimin bekleme odasına hakim kılınmasını, “millî cehalet” projesi dışında anlayamazsınız. Zira millete “sömürge muamelesi” yapmakta olan global cereyanları tesbit etmeden, cehaletin giderek millîleşmesi tehlikesini önleyemeyiz.

Hanımları ahlâksızlığı ve cehaleti teşvik eden dizilerin başına, tarım işçilerini ve çobanları eğlence ve sefahete, babaları “haber saati” ve maça, genç kızları televole ve magazine, masum çocukları canavarca çizgi filmlerine teslim eden bir Türkiye’de kim okur, kimin düşünür ve sosyal münasebetler nasıl kurulur?

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*