Celaleddin Harzemşah (?-1251)

İslam akidesinin temel taşlarından bir tanesi ve belki de en önemlisi; ferdin kendi vazifesini yaptıktan sonra, neticesi ne olursa olsun üzerinde durmaması, diğer bir ifadeyle İlahi vazifeye karışmamasıdır. İfa edilen vazifeden istenilen neticenin alınıp alınmaması Canab-ı Hakk’ın takdirindedir. Kendi vazifesini yapmakla meşgul olup, neticesini Allah’a havale etmeyi düstur edinen İslam kahramanlarından birisi de Celaleddin Harzemşah (Harizmşah)tır.

Risale-i Nur’da bu örnek şahsiyet şu şekilde anlatılır:

“Meşhurdur ki, bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz’in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vüzerâsı ve etbâ ı ona demişler:

“Sen muzaffer olacaksın. Cenâb-ı Hak seni galip edecek.”

O demiş: “Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek Onun vazifesidir.” İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla, harika bir surette çok defa muzaffer olmuştur” (Lem’alar, s. 135).

İslam dünyasında kahramanlığıyla tanınan Celaleddin Harzemşah’ın asıl adı Mengübirti’dir. Celaleddin, kendisine verilen bir lakap olup bununla tanınmaktadır. Harzemşahlar Devleti’nin sonuncu ve en ünlü hükümdarıdır. Doğum tarihi bilinmemektedir. Babası Harzemşah hükümdarlarından Alaaddin Muhammed, annesi Hint kökenli bir cariye olan Ayçiçek Hatun’dur.

Harzemşahlar, 1215 tarihinde Gazne ve Gur bölgelerini ele geçirdikten sonra merkezi Gazne olan geniş bir alanda bir yönetim teşkil edilerek buranın emirliğine Celaleddin atanmıştır. Ancak, babası ondan ayrı kalmak istemediğinden tayin ettiği görev yerine göndermeyerek yanında tutmuştur.

Celaleddin’in tahta geçmesi ilk başlarda engellenmiştir. Veliahtlığa Uzlagşah getirilip daha sonra tahta geçirilmek istendiyse de, Moğolların Harezm topraklarını işgal etmeye başlamaları, Uzlagşah’ı tahta geçirmek isteyen ve çok etkili olan Terken Hatun’un esir düşmesi üzerine taht yolu açılmıştır. Ölümünden kısa bir süre önce Alaaddin Muhammed oğullarını toplayarak, Celaleddin’i veliahtlığa getirdiğini bildirmiştir.

Uzlagşah ve adamları bu yeni gelişmeyi kabul etmeyip Celaleddin’i öldürmeye kalktılar. Durumu önceden öğrenen Celaleddin, şehirden ayrılarak yapılan saldırıdan kurtuldu. Rakipleri, Harezm topraklarını işgal etmeye başlayan Moğollarla savaşmak zorunda kaldılar. İlk başlarda üstünlük sağladılarsa da takviye gücün yardımıyla Moğollar galip gelip şehzadeleri öldürdüler.

Yönetimde tek başına kalıp Harezm hükümdarı olan Celaleddin, elinde yeterli gücü olmayıp tek başlarına Moğollarla başedilemeyeceğini bildirerek, sınır komşuları olan emir ve hükümdarlara çağrıda bulunarak birlikte savaşmayı ve kendisine katılmalarını teklif eder fakat bir netice alamaz. Bu tarihten (1221) itibaren Celaddin Harzemşah, İslam diyarlarını kasıp kavurarak ülkesinin de topraklarını işgal eden Moğollarla amansız bir mücadeleye girişir.

Maiyetindekilerle birlikte Gazne’ye gelmesi, halk arasında memnunlukla karşılanır. Önce Veliyon kalesini kuşatan Moğol kuvvetlerine hücum ederek onları bozguna uğratır. Mağlubiyet haberini aldıktan sonra Cengiz tarafından gönderilen ordu da bozguna uğratılır. Bu gelişmeler üzerine Cengiz büyük bir ordu ile ani bir saldırıya geçti. Celaleddin ise Sind nehri üzerinden Hindistan’a geçmeye karar vermişken, Moğol ordusu yetişerek onları kuşattı. Sayıca az olmalarına rağmen Moğol ordusunun merkezine hücüm ederek onları dağıttıysa da ihtiyat kuvvetlerinin savaşa girmesi, Cengiz’i son anda ağır bir mağlubiyetten kurtardı. Çekilmek zorunda kalan Celaleddin, Moğolların eline geçmelerinden endişe duyduğu annesi ve haremini teşkil eden hanımları nehre attırdıktan sonra nehrin karşı tarafına geçti. Moğollar onları takip ettilerse de bir netice alamadılar.

Bir süre Hindistan’da kaldıktan sonra tekrar asıl topraklarına dönen Celaleddin, İran’ın tamamını kontrolu altına aldı. Daha sonra Azerbeycan ve Arran’ı de ele geçirince Tebriz’i kendine merkez yaptı. Aralarında Tiflis’in de bulunduğu Gürcistan’ın topraklarından bir kısmını ele geçirdi (1227). Gürcülerin teşkil ettiği ve komşu kuvvetlerin de dahil olduğu büyük bir orduyu Betak Gölü civarında bozguna uğrattı.

Celaleddin Anadolu Selçuklu Devleti’inin ünlü hükümdarı Alaaddin Keykubat’a, Moğollara karşı beraber mücadele etme teklifinde bulundu ve karşılıklı mektuplaşmalar oldu. Bir süre münasebetler iyi gittiyse de sonradan Selçuklularla Harzemşahların arası bozuldu. Bunda, Keykubat’ın, Moğollara karşı konulamayacağını düşünerek çekingen davranması da etkili oldu. İlişkiler bozulunca, Celaleddin Anadulu’yu kontrolüne almayı düşünürken, Keykubat da Eyyübilerle anlaşıp onu Doğu Anadolu’dan atmayı planlıyordu. İki devletin orduları arasında meydana gelen Yassıçimen savaşını Selçuklular kazandı (1230). Bu savaş her ne kadar Selçukluların galibiyetiyle neticelendiyse de daha çok Moğolların işine yaradı. Bu iki gücün zayıflaması, Anadolu’nun istilasına zemin hazırladı.

Bu gelişmeler olurken Moğollar da sürekli olarak Celaleddin’i takip ettiler. Bu takibin neticesinde, Dicle Nehri kenarında ansızın bir baskın yaparak Harzemşahlar ordusunun önemli bir kısmını öldürünce Celaleddin, Silvan (Meyyafarikin) taraflarına çekildi. Dağlık bir bölgede yaşarken bir grup eşkıya tarafından öldürüldü. Bu rivayete rağmen ölümü hakkında kesin bilgiler yoktur.(1231)

Celaleddin, hiçbir gücün karşılarına çıkmaya cesaret edemediği, taş üstünde taş bırakmayarak her tarafı yakıp yıkan Moğolları defalarca mağlup etti. Hiçbir şekilde denk güçler olmayıp üstün olan Moğollardan çekinmeyerek onlarla savaştı. Aralarında bizzat Moğol İmparatoru Cengiz tarafından idare edilen bir çok kuvveti mağlup ederek İslam Dünyasında büyük bir şöhrete kavuştu.

Moğollar ölümünden emin olamadıkları ve halk arasında yaşadığına dair rivayetlerin dolaşması sebebiyle uzun süre tedirginliklerini üzerlerinden atamadılar. İslamiyeti savunan bir kahraman olarak tarihe geçen Celaleddin’in hayatı ve mücadelesi bir çok esere konu teşkil etmiştir. Namık Kemal de “Celaleddin Harzemşah” adlı bir piyes kaleme almıştır.

Bediüzzaman Hazretleri, ihlasla hareket etmeyi Kur’an’dan ders aldığını belirtirken; Celâleddin Harzemşah gibi, “Benim vazifem hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenab-ı Hakkın vazifesidir” şeklinde düşünmek gerektiğini belirtir. (Emirdağ Lahikası, s.456) Sadece neticeler üzerinde dikkatler toplandığında, kuvve-i maneviyenin ziyadeleşmesi veya zayıflaması sözkonusu olmaktadır. İstenilen neticenin hasıl olmaması daha fazla harekete geçirmesi gerekirken ümitsizliğe sebep olabilmektedir. Oysa ki hangi neticesin daha iyi olduğunu Cenab-ı Hak’tan başka kimse bilemez. Peygamber Efendimiz’e dahi görevinin sadece tebliğ olduğu netice ve hidayetin Allah’a mahsus olduğu ayet-i kerimelerle vahyedilmiştir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*