Çelişkili dış politika arızaları…

Ankara’nın çelişkili dış politika arızaları, Türkiye’nin bütün İslâm dünyasının itirazına ve Filistin’in feverânına rağmen, tek Müslüman üye ülke olarak İsrail’in OECD üyeliğini onayı ve “Kudüs İsrail’in başşehri” anlamındaki toplantıya katılmasıyla kalmamakta…

Cumhurbaşkanı Gül’ün son Amerika ve Başbakan Erdoğan’ın son Suriye ve Pâkistan ziyaretlerinde İsrail’e yüklenmelerine karşılık, AKP iktidarında ilişkiler ve işbirliği anlaşmaları bütün alanlarda tam kapasite ile sürmekte.

Hatırlanacağı üzere Eylül ayı sonunda BM Genel Kuruluna katılmak üzere New York’a giden Gül’le İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasında bir “görüşme”den bahsedilmiş; ancak her iki taraf da “özür” polemiğiyle buluşmayı iptal ettiklerini açıklanmıştı.

Peres, “Türkiye Mavi Marmara gemisi baskınından dolayı ‘özür dileme’ şartını koştu, bunu reddettik” demeciyle ülkesine “özür dayatmasına direttikleri” mesajını yollarken, Gül’ün “Böyle bir görüşme plânlanmış değildi” cevabına rağmen, medyada iç kamuoyuna “İsrail ‘özür dileme’yi kabul etmediği için görüşmenin iptal edildiği” havası pompalanmıştı.

Çelişkilerden bir başka husus, Gül’ün New York’ta kısa adı CFR olan Dış İlişkiler Konseyi’inde (Council on Foreign Relations) Türkiye-ABD ilişkilerine dair söyledikleri. “Türkiye ile ABD’nin güçlü ortaklığı ve işbirliğinin hem ikili ilişkiler hem de bölgesel ve küresel barış için önemine” dikkat çeken Gül’ün ifâdeleri, çarpıklığın tezâhürü oldu.

CFR’DE “TÜRKİYE-ABD İŞBİRLİĞİ”

Şu çarpıklığa bakın, Türkiye Cumhurbaşkanı, Amerikan dış politikasının beyni olarak bilinen, bütün dünyada darbeleri, ifsadları ve işgalleri plânlayan; isyanları, çatışma ve iç savaşları kışkırtan, suikastları düzenleyen, legal ve sivil bir görünüme sahip olsa da gerçekte başta FBI ve CIA olmak üzere istihbarat örgütleriyle birlikte çalışan ve Amerikan dış politikalarına yön veren CFR’de konuşuyor.

İsrail’in Gazze’ye yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine uluslar arası sularda yaptığı ve dokuz kişinin öldüğü saldırıyla ilgili olarak, Ankara’nın bütün temaslarına rağmen İsrail’in uluslararası hukukun açıkça ihlâli olan saldırıdan dolayı “özür dilemediğini” tekrarlıyor. Ancak bütün bunlara karşılık, Ortadoğu, Irak ve Afganistan’daki sorunların çözümünde “Türkiye ile ABD’nin işbirliği”nin önemine vurgu yapıyor!

“Türkiye ile İsrail arasında eskiye dayanan dostluğun bulunduğunu” dile getirerek, “İsrail’in gerekli adımları atmasını bekliyoruz’’ temennisini iletiyor. Dahası, bölgede nükleer silâha sahip tek ülke olan İsrail’den sarf-ı nazar ederek, İran’ın nükleer programına ilişkin olarak, “Nükleer silâha kesinlikle karşıyız” açıklamasını yapıyor…

“Ortadoğu’da kalıcı barış”ın artık Bush dönemindeki “stratejik ilişkiler”in ötesine geçerek Obama’nın geçen yıl Türkiye’de telâffuz ettiği Türkiye-ABD “model ortaklığı”nı methediyor. Bu kapsamda, 1.500 Filistinlinin fosfor bombalarıyla öldürüldüğü, beş bininin yaralandığı İsrail’in Gazze katliamını tek kelimeyle kınamayan ve her fırsatta İsrail’e arka çıkan Obama’nın “İsrail-Filistin barışına hizmetleri (!)”ne övgüler diziyor.

Tam da çocukların, kadınların, yaşlıların büyük bir yekûn teşkil ettiği iki milyona yakın insanın öldürüldüğü ve hâlen hergün onlarca, yüzlerce sivilin katledildiği kargaşa ve kaos içine sürüklenen Amerikan işgali altındaki Irak’ta, “saldırganlar”ın bir türlü bulunmadığı uzaktan kumandalı “intihar saldırıları”nın ve bombalamalarının yapıldığı sırada…

Taliban bahanesiyle yüzbinlerce Afganlının işgalci Amerikan askerlerince dağlarda, şehirlerde, cadde ortasında tarandığı esnada…

“GADDARLAR VE  VAHŞİLER”LE DOSTLUK!

Keza bir yandan İsrail’le bütün anlaşmalar ve işbirlikleri devam ederken Suriye’de Mavi Marmara baskınından dolayı “İsrail’in insanlık suçu işlediğini” söyleyen Erdoğan, peşinde Pakistan’da İsrail’i açıktan “kınıyor”!

‘’İslâm dünyasını bölmek, parçalamak isteyen güçlerin kimler olduğunu biliyorsunuz’’ diyor. ‘’Eğer uluslar arası sularda bir yardım konvoyuna denizden havadan birileri saldırabiliyorsa, bunlar gücü nereden alıyor?” sorusunu soruyor. Devamında “Dokuz kardeşimizi şehit edenler belli” cevabını veriyor.

Akabinde “Cenevre’deki İnsan Hakları Komisyonu’nun kararıyla saldırının bir gaddarlık ve vahşice olduğu rapor edildi. Otuz ülke rapora ‘evet’ dedi. AB üyesi ülkeler çekimser kaldılar. Ama ABD, İsrail’in yanında yer aldı” diye şikâyetçi oluyor. İsrail’in hâlâ özür dilemediğinden ve tazminat ödemeye yanaşmadığından yakınıp, “İsrail, bunları yerine getirmedikçe Orta Doğu’da yalnız kalmaya mahkûmdur” “uyarı”sında bulunuyor.

Ve AKP iktidarı, Erdoğan’ın “belli” dediği “dokuz kardeşimizi vahşice katleden ve bir ‘özür’ dahi dilemeyen gaddarlar”la, “hunhar”, “vahşi” ve “katiller”le yoğun işbirliğini sürdürüyor. Derin ilişkilerle siyasî, ekonomik, askerî anlaşmalar, savunma sanayii ve silâh alımı ihâlelerini devam ettiriyor!

“Gaddarlar”a güç veren “İslâm dünyasını parçalamak isteyen güçler”le “stratejik ortaklığın ötesinde” model ortak ve ortak dost oluyor; Irak ve Afganistan işgaline tam destek veriyor!

Bütün bunlar yetmezmiş gibi, şimdi de NATO paravanında Müslüman komşu İran’a karşı ABD ve İsrail’e “füze kalkanı” oluyor!

Peki neden?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*