Cemaat, duygu birliğidir

alt

(Gençlik Şöleni’nin ardından…)

Bir şahs-ı manevî teşekkülü olan cemaatin birleşme noktası hiç şüphesiz i’lâ-i kelimetullahtır. İnsan, bir buz parçası hükmünde olan enaniyetini bir havuza veya okyanusa atıp, manevî şahsiyetini cemaat içerisinde eritir.

Cemaatin manevî şahsiyeti aynen ferdin şahsiyeti gibi ihsan, lütuf ve tecellilere mazhar olabilir. Külliyet kesbederek bütün bir cemaatin şahs-ı manevîsi üzerinde bu İlâhî lütuflar, ihsanlar tecelli eder. Bu yüzden cemaatte olan manevî tecrübeler, tecelliler bireysel tecrübe ve tecellilerden kat kat üstündür. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde, Allah’ın rıza ve hoşnutluğunun lütuf, ihsan ve tecelliler olarak her zaman cemaatle beraber olduğunu buyurmuştur.

Tarikatlerde İlâhî tecelliler ve feyizler bir merkez hükmünde olan kutub veya gavstan müridlerine dağılır. Her mürid, kendi manevî derecesine göre şeyhinden feyiz alır. İşte cemaatlerin şahs-ı manevîsi de bir nevî gavsiyet, kutbiyet ve hatta ferdiyet makamında bulunur ki, bu şahs-ı manevîye inen feyiz, ihsan, tecelli, inayet, ikram vs. gibi tecellilerden şahs-ı maneviyeye merbutiyeti ölçüsünde kişiler hissedar olur.

Bir şahs-ı manevîye bağlılık, ferdin enaniyetini büyük bir havuzu kazanmak noktasında eritebildiği ölçüdedir. Yani cemaat olmak, ferdî şuurdan kurtulup, kolektif bir şuura ulaşmakla mümkündür. Çünkü cemaat, aynı düşünce, ideal, duygu ve fikirlerde birleşen fertlerden meydana gelen topluluktur.

Fert cemaatleşir, cemaat adeta bir fert hâline gelir. İşte böyle bir atmosferde yapılan bütün faaliyetler, ibadetler aynı havuza akar. Böylelikle şahs-ı manevî hızla manevî mertebelere yükselir. Bediüzzaman’ın ‘Ferd dâhî de olsa şahs-ı manevî karşısında bir hiçtir’ anlamındaki tesbiti bu nokta ile alâkalıdır.

İşte şahs-ı manevinin tam olarak hissedildiği, cemaat şuurunun geliştirilmesine yardımcı olan faaliyetlerden birisine de geçen hafta Ankara’da katıldık. Gençlik Şöleni adıyla, Risâle-i Nur Enstitüsü tarafından tertip edilen organizasyonda Türkiye’nin her tarafından gelen Nur Talebelerini ve gençlerini bir arada görmek, kolektif şuuru, cemaat bilincini ve şahs-ı manevî duygusunu güçlendiren bir faaliyet oldu.
Urfa’dan 46 kişi ile çıktığımız yolculuğun her ânı, şevkimizi ve hizmet şuurumuzu geliştirir nitelikte idi. Öncelikle uğradığımız Konya Mevlânâ ziyareti sonrasında cemaat kardeşlerinin ve genç kızlarımızın sıcak ilgisi, karşılama biçimleri, sizin yıllarca çocuğunuza ve talebelere anlatmaya çalıştığınız uhuvvet, tesanüd, ihlâs derslerini bir anda anlatır durumda idi. Zira gençler, kendileri gibi genç kardeşlerinin, misafir karşılama, ilgilenme, hiç tanımadıkları insanların kendilerini güler yüzle ağırlamaları, uğurlamaları vs. davranışlarının içindeki muhabbet ve uhuvvet derslerini uygulamalı olarak aldılar.

Daha sonraki Ankara yolculuğu ve yine aynı genç kardeşlerin karşılamaları, hazırlıkları, ilgileri; talebelerimize ikinci bir uhuvvet, tesanüd, ihlâs dersi niteliğinde idi.

Gençlik Şölenine gidildiğinde ise, tam bir cemaat şuuru ve şahs-ı manevînin bir azası olduğumuz hissi herkesi kuşattı. Şölenden önceki Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin türbe ve cami ziyareti esnasında yetmiş yaşlarında bir Nur Talebesi ağabeyin sözleri, bizleri çok etkiledi: “Sizin kalkıp, bir cemaat faaliyeti içerisinde buralara kadar gelmeniz bir cihaddır. Bu da şahsî farzlarınızdan bile daha kıymetlidir.” İşte ağabeyin bu sözlerini duyan talebeler, yolculuğun yorgunluğunu da bu müjde ile üzerlerinden attılar.

Evet, bu tür faaliyetler, bir cemaatin şahs-ı manevîsinin kutbiyet, gavsiyet ve hatta ferdiyetinin temsiline hizmet eden cemaat şuurunu geliştiren faaliyetlerdir. Nitekim, kolektif şuurun, şahs-ı manevinin İlâhî tecellilere ve lütuflara mazhar olabilmesi için:

1- Cemaat fertlerinin birbirleriyle çok sıkı irtibat halinde olması,
2- Herkesin aynı duyguları paylaşımı ve bunun hissedilmesi,
3- Beslenilen eserlerin her gün düzenli okunması, ibadetler ve kulluğun her çeşidinin üzerinde hassasiyetle durulması ile mümkündür.

Duygu birliği, manevî kardeşlik ve aynı satırlardan beslenmek bir cemaatin şahs-ı manevîsini oluşturan ve takviye eden unsurlardır.

Cemaatlerin şahs-ı manevilerinin teşekkülü ve yükselmesi için, manevî bir bağ lâzımdır. Bunun için, samimiyet, uhuvvet, tesanüt, ihlâs, muhabbet vs. şarttır. Aksi halde, cemaatin şahs-ı manevisi her an dağılmaya, zayıflamaya maruz kalabilir. Bu yüzden, her ferdin cemaate mensup olmanın, aynı zamanda manevî bir şirketin üyesi olmayla aynı anlama geldiği bilincinde olması şarttır. İşte bu bilince hizmet eden, her türlü faaliyet desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Zira, faaliyetini benimsemediğiniz veya katılmadığınız bir teşekkülün üyesi de olamazsınız.

Hâsılı, cemaat olmak, her türlü bereketin ve feyzin kaynağıdır. Hem fertlerin, söz, amel ve hizmet duygularını bereketlendirir; hem de bağlı oldukları şahs-ı mânevînin…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*