Bu vatanın birlik ve beraberliğine, mü’minlerin kardeşliğine en fazla önem veren Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’dir. Mü’minlerin kardeşliğini birlik ve beraberliğini sağlamak ve aralarındaki ihtilâfları gidermek için “Uhuvvet ve İhlâs Risalelerini” te’lif etmiş ve “Her onbeş günde bir aranızda okuyunuz!” emretmiştir.
Vatanın selâmeti ve düşman istilâsından kurtulması için en fazla çalışan, canını dişine takan ve hayatını ortaya koyan yine Bediüzzaman’dır. Doğu cephesinde talebeleri ile savaşan ve pek çok talebesini şehit veren, esir edilip Kosturma’ya sürgün edilen, fırsatını bulup firar ederek İstanbul’a gelen ve İngiliz işgal ordularına matbuat lisanı ile “Hutuvat-ı Sitte” isimli kitabı ile mücadele eden Bediüzzaman’dır.
***
Anadolu’nun işgalinde Şeyhülislâm’ın “Kuvay-ı Milliye” teşkili ile düşmanla mücadele edenler hakkında “Bağidir” (Terörist) diye fetva vermesine mukabil fetva vererek “Millî Mücadele”ye destek veren ve İzmir ve Denizli Müftüsü başkanlığında toplanan 70 müftüye “Cihad Fetvası” vermelerine cesaret verdiren Bediüzzaman’dır.
***
22 Kasım 1922’de Ankara TBMM’de törenle karşılanan ve özel oturumda kendisine duâ ettirilen, “Şu ınkılâb-ı azimin temel taşları sağlam gerek” diye başlayan “Beyanname”yi yazıp TBMM Meclis kürsüsünden okutturan Bediüzzaman’dır.
***
Bediüzzaman bu tarihî beyannamede ne diyor? TBMM’nin takip etmesi gereken hangi usûlleri ders veriyor? “Temel Prensipler” olarak neleri va’zediyor? Bunlara maddeler halinde bakalım…
1. TBMM saltanatı temsil ettiği gibi, “şeair-i İslâm”ı ihya ederek “Hilâfeti” de temsil etmeli. Ta ki Müslümanlar hilâfet manasını başka yerde arayarak bölünmelere sebep olmasın, TBMM gücünü ve kuvvetini kaybetmesin.
2. TBMM elinde olmayan ve Milletin temsilcilerinin elinde olmayan güç “inşikâk-ı asaya” yani bölünmelere sebep olur. Milletin bölünmesi ve ayrılması ise “Hepiniz Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp bölünmeyin” (Âl-i İmran, 3:103) âyetine aykırıdır.
3. “Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî daha metindir ve tenfiz-i ahkâm-ı şer’iyeye daha ziyade muktedirdir. Halife-i şahsî, ancak ona istinad ile vezaifi deruhde edebilir. Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur. Eğer fena olsa, pek çok fena olur. Ferdin, iyiliği de fenalığı da mahduddur. Cemaatin ise gayr-ı mahduddur” buyurarak cemaat manasının milletin meclisinde ortaya çıkacağını, birlik ve beraberliğin ancak TBMM çatısı altında, meclisi güçlendirerek sağlanacağını ifade ediyor.
4. Devlet başkanı ve halifenin ancak güçlü bir meclise dayanarak güçlü olabileceğini, zaafa uğratılmış zayıf bir meclisin milleti zayıflatacağını, bunun da düşmanların işine yarayacağını ifade ediyor. “Za’f ise düşmanı tevkif etmez, teşci’ eder…” buyuruyor.
5. Sultan Abdülhamid’in gücü şahsında toplamasına karşı çıkarak “Riyaset-i şahsiyenin kat’iyen aleyhindeyim” (Eski Said Dönemi Eserleri, Nutuk, s. 193-196.) diyen Bediüzzaman güçlü şahısların değil, güçlü meclislerin milletin birlik ve beraberliğini sağlayacağını, cemaat ruhunu oluşturacağını açıkça ifade ediyor.
Benzer konuda makaleler:
- Sarsılmaz ve susmaz bir şahs-ı mânevî
- Affolunmaz bir cinayet
- Şahs-ı manevî
- Ezher’de Risale-i Nur sempozyumu
- Sosyalleşme ve cemaat
- Cemaatin ve tesanüdün önemi
- Bediüzzaman’dan ders alan hadimler
- Bediüzzaman’ın gazetesi Yeni Asya’nın kuruluşu
- İstişare ve tesanüd ruhu
- Nurcular tahsile gitmişler
İlk yorum yapan olun