Cemaatler bu tuzaktan nasıl kurtulur?

Kemalist rejimin yüz yıldır uyguladığı bir taktik var:

Kendine tehlike olarak gördüğü kesimi ya yok etmeye çalışır…

Yok etme imkanı yok ise, yanına çekip pasifize eder…

Yani etkisiz eleman haline getirir.

Kendi emellerine alet eder.

Bu taktiğin en net göstergesi Üstad Bediüzzaman…

Çünkü ilk olarak ona tatbik edilmiş.

Hem de bizzat Kemalist düşüncenin fikir babası olan M. Kemal tarafından.

Hatırlayın:

Önce Mecliste ciddi olarak tartışmışlar Üstad ile.

Sonra zehirlenme olayı var.

Bakmışlar ki Üstadı yok etmeye güçleri yetmiyor.

O zaman M. Kemal o meşhur taktiğe baş vurmuş.

Yani köşk, vekillik, umum vaizlik gibi çok mühim devlet imkanlarını Üstadın ayağının altına sermek istemiş.

Maksadı; kendisine rakip olacak bir gücü yanına alarak etkisizleştirmek.

Ancak Üstad bu oyuna gelmemiş.

Ardından Ankara’yı terk ederek o büyük sivil mücadelesini başlatmış ve 1950 yılında ise Kemalist rejimi büyük bir yenilgiye uğratmış.

Kemalistler ile yenilmişler ama yok olmamışlar…

İhtilaller ile yeniden güç kazanan Kemalistler yine bildik taktiklerine devam etmişler.

12 Eylül sonrası da ne yazık ki büyük ölçüde başarılı olmuşlar.

Bu gün cemaatler perişan haldeler ve etkileri çok zayıflamış ise bunun sebebi hiç kuşkusuz 12 Eylül sonrasında uygulanan o fitnekar politikalardır.

Bunun şifreleri de Kutlular Ağabeyin açıklamalarında.

1980 sonrası derin devlet bütün cemaatlere çeşitli teklifler yapar:

Yeni Asya için de Kutular ile konuşurlar.

Derler ki:

Beyazıttaki Risale derslerini kaldırın…

Kemalizmle barışın ve M. Kemali övün.

Süleymancılar ve Milli görüşçüler ile mücadele edin.

Kabul ederseniz devletin imkanlarını sizin ayaklarınız altına sereriz.

Kutlular ise şöyle cevap verir:

“Biz Risale-i Nur derslerini kaldırmayız, asla kaldıramayız. Okuduğumuz eserler Kur’ân tefsiridir. Siz gelir yakalar, götürürsünüz, biz çıktığımız zaman yine kaldığımız yerden başlarız.
Bediüzzaman’a ve bize reva görülen bütün zulüm ve haksızlıkların Atatürkçülük ve Kemalizm adına yapıldığına inanıyoruz.
Siz, Süleymancılara ve Millî görüşçülere dindar oldukları için kızıyorsunuz, karşısınız. Onlar ise bizim Müslüman kardeşlerimizdir. Kendimizi onlara karşı, size kullandırtmayız.”

Kabul etmez…
Sonrası ise malum. Yeni Asya’nın başına gelenler çok şey anlatıyor.

Fazla söze hacet yok.

Peki kabul edenler?

İşte onların da bu günkü hali malum.

15 Temmuz sonrası büyüttükleri cemaatleri adeta yok ettiler. Üstelik bütün cemaat ve tarikatları büyük bir töhmet altında bırakarak.

Bu dehşetli hali bizzat yaşayarak gördük.

Ne yazık ki hala, bazı cemaat ve tarikatlar aynı yoldan giderek yakın bir gelecekte kendi sonlarını hazırlıyorlar.

Sanki yaşanan acı olaylardan hiç ders almamışlar gibi.

Peki çözüm ne?

Tarikat ve cemaatler bu halden nasıl kurtulurlar?

Bu soruların bir çok cevabı olabilir.

Zihinlere kapı açması açısından bir kaçını biz dillendirelim:

Birincisi:

Cemaatler ve tarikatların tek bir hedefi olmalı. Cemiyetin iman, İslam ve ahlakı gelişimine hizmet etmek.

İkincisi:

Asla maddi bir hedef içinde olmamak. Ne bir ticaret, okul, kurs, üniversite, sanayi, dükkan vs…

Bu ve benzeri bir yapılaşmadan uzak durmak. Sadece din hizmeti yaparak tüccarı, sanayiciyi, esnafı, eğitimciyi din hizmetlerine dost yapmaya çalışmak.

Üçüncüsü:

Hak edilemeyen makam ve mevkilere göz dikmemek. Devlet kadrolarından pay istememek. Siyasetçinin etki alanından uzak durmak. Bırakın devletin makamlarına liyakati olan gelsin. Sen o insanı İslam ve imana dost yaparsan o makamı da kazanmış olursun.

Dördüncüsü:

“Gelin size emniyeti, yargıyı, maliyeyi verelim” diyen fitnekarların tuzaklarından uzak durmak.

Beşincisi:

Sizi Kemalist rejimin övücüsü yapmaya çalışanlara karşı uyanık olmak.

İşte aklımıza gelenler bunlar.

Diğerlerini de sizlerin zihinlerine havale ediyoruz.

 

 

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*