Cemaatlerin siyasetle imtihanı

Anadolu coğrafyasında Selçuklular döneminden beri var olan cemaatler; Amasya, Erzurum ve Sivas Kongreleri’yle Kurtuluş Savaşı’na katılmış, Birinci Meclis’te kanaat önderleriyle yola çıkılmışsa da 1925’ten sonra bertaraf edilmişlerdi.

Cumhuriyet döneminde dini dünyadan ayırma kararlılığı cemaatleri sindirmiş, yüz bin âlimin idam edilmeleriyle müthiş bir korku ve tazyikle potansiyel hareketlerin nefes almaları bile kontrol altına alınmıştı.

Medrese, tekke ve zaviyelerin kapanması, Kur’ânsız ve ezansız kalmasıyla fetret dönemi yaşandığı bir devirde Risale-i Nur memleketi baştan başa nurlandırmış, müheyya olan zeminde millet yeniden dinini hatırlamış ve bir cemaatin postunda derin bir nefes almıştı. Zira; “Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevî daha metindir ve tenfiz-i ahkâm-ı şer’iyeye daha ziyade muktedirdir.” Şahıs ne kadar dahi de olsa şeriatın hükümlerini tek başına yürütemez.

CEMAATE İNTİSAB SÜRURU

Çocuktunuz.. Tutundunuz sımsıcak baba eline, baktınız güven veren yüzüne, tebessümle ve yürüdünüz neşe ile nereye bile demeden…

Bir cami bahçesinde odalar…

Sizin gibi toplanmış çocuklar…

Hep bir ağızdan; “Bir köy muhtarsız olmaz, sinek kanadından tut tâ semavat kandillerine kadar, Bismillah her hayrın başıdır” ilk aklınızda kalanlar…

Gözleriniz ünsiyette mest-i hayran olmuş. Yüreğiniz, ma’kes bulmanın süruru ile nasıl da unutmuştunuz abilerin müşfik ellerine emanet edilince, babanın ellerini…

Orta-lise derken, sağ-sol çatışmaları içinde gençliğiniz…

Solcu, Ülkücü, Selâmetçi ve Nurcu…

O zamana kadar bu farkı da bilmiyordunuz, memlekete kargaşa verilmeden dindardı; câmiydi, medreseydi, hepsi bir…

12 Mart Muhtırası ve kamplaşmalar…

Aynen bu vatanda dört parti gibi; CHP, MHP, MSP ve Adalet Partisi…

Siyaset parçalanınca parti gibi cemaat ve tarikatları da öğrendiniz; Süleymancı, Nakşi, Menzil…

Anarşi terör derken; 12 Eylül… Nurculuk da doğum yapıyordu; önce Yazıcılar, Gülen, şimdi de ağabeyler cemaati… Öğreniyordunuz yaşınızla beraber saf tutmayı ve aidiyeti; Yeni Asya cemaati..

Aslında herkes bir ve beraberdi de siz orada gözünüzü açmıştınız ana kucağı gibi, giden gidiyordu çok da anlamadan…

Belki de masum ruhlar tercih yapamazdı, bir sebeple buluyordu kendini bir cemaatte, istihdam oluyordu fıtratın gereği dinini, diyânetini…

Zira savrulmak çok kolay bir başına…

Tutunacak dal yoksa bu zamanda, göz gözü görmüyorsa, sert esmede ise rüzgârlar..

Sonra da siz tutmuştunuz ellerini; İbrahimler, Salihler de küçük Saidleri, Bilâlleri, Ömerlerin ellerini…

“Çünkü bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkil bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer.”

ALDATICI YILLAR

Cemaat: Cem’ olmak bir araya gelmek, bir gaye ile toplanmak; yönlendirme, örgütlenme yok. Rıza ile; gönül var, iltizam var, bir intisab var cami gibi…

Bir cemaatin yapısını, işleyişini, değer yargılarını, metodik gidişatını beğenmemiş olabilirsiniz ki, orada değilsinizdir. Ancak her cemaat gibi dalâlette olmamak kayd-ı şartıyla dost olursunuz, muhabbet edersiniz, selâmlaşırsınız, vesselâm..

Komşunuzdur, iş arkadaşınızdır, akrabanızdır ya da kız alıp vermişsinizdir, 50 senelik birikim vardır. Siyasî mülâhazalarla bir anda tanımadığınız bir düşman olabilirler mi?

Kaldı ki aynı apartman, aynı okul, aynı iş, aynı akraba, aynı sofra içinde duygusal zekâmız müsaade edermi ki bir “hain”e kucak açalım. (Münafık ise onu bilmek çok kolay değil. Hz. Ömer dahi o keskin feresatiyle bilememiş.)

Ya “bir oyun dönüyor” diyeceğiz, ya da “biz çok safmışız” diyeceğiz. Bu ise mümkün değil;

“S- Nasıl anlayacağız? Biz cahiliz, sizin gibi ehl-i ilmi taklid ederiz.

C- Çendan cahilsiniz, fakat âkılsınız. Hanginizle zebib, yani üzümü paylaşsam, zekâvetiyle bana hile edebilir. Demek cehliniz özür değil…”

“Aldandık” yukarıdan başlarsa ta en alt tabakayı da içine alır ki, bu gün geldiğimiz nokta budur. Ya 50 senelik dostluğumuzu he- ba etmeyeceğiz ya da siyasîlerin sözünden çıkmayarak aldanmaya devam edeceğiz. Zira aldana aldana âhir zaman hadislerinin tam da hedefi olduk;

“İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki, o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlüler de yalanlanacaklardır. O zaman hainlere güvenilecek, güvenilir olanlar da ihanetle suçlanacaklardır.” (Taberâni, 233/314)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*