Cenaze dersleri

Peygamberimizin (a.s.m.) “en büyük nasihatçı” olarak nitelediği ölümün bu vasfını iki halde daha fazla hissedip etkileniyoruz.

Biri, aile efradından ve yakın çevremizden birinin; diğeri kitlelere mal olmuş popüler şahsiyetlerin vefatı. İlkinde o şoku, ölen kişinin yakınlık derecesine göre artan bir şiddetle doğrudan, diğerinde ise dolaylı bir etkilenme ile yaşıyoruz.

Bu ikinci gruptakilerin son örneği Erbakan.
Daha önceki benzerlerinde olduğu gibi, Millî Görüş liderinin de cami avlusuna sığmayıp bütün o civarı dolduran muazzam bir kalabalık tarafından uğurlanması ve bu manzaranın canlı yayınlarla yansıtılması, o atmosferi orada hazır bulunamayan milyonlarca insana da yansıtıyor.
Ölümden çıkarılacak en büyük ders, öncelikle, dünyanın fânî olduğu gerçeği ile kendimize çekidüzen verme gereğini hepimize hatırlatması.
Onun ötesinde, özellikle hayatta iken kitleleri peşinden sürüklemiş popüler siyasî şahsiyetlerin vefatları sonrasında çelişkili haller yaşanabiliyor.
Bir tarafta “Ölenin arkasından kötü konuşulmaz” sözünde ifadesini bulan geleneğe atıf yapılarak, olabildiğince “Ölülerinizi hayırla yad ediniz” tavsiyesine uygun davranmaya çalışılıyor.
Ama bu tavır, müteveffa sağken hakkında en ağır ve aşağılayıcı ithamlarda bulunanlardan sâdır olunca, ikiyüzlülük ve riyakârlığa dönüşüyor.
Her hal ü kârda, vefat eden kişiye saygı gösterilmesi, insanî ve vicdanî bir hassasiyetin gereği.
Ancak yüz seksen derecelik keskin manevralarla işi bu çerçevenin dışına taşırarak adeta bir “rant devşirme” yarışına çevirmek çok yakışıksız.
Yıllar yılı Erbakan’ı “irticanın başı” olarak gösterip her fırsatta yerden yere vuran bazılarının, vefatından sonra plağı çevirip “Evet, eleştiriyorduk, ama ortak noktalarımız da vardı, millîlik bunların başında geliyor” söylemine sarılmaları…
Ve onun hükümetini devirmek için 14 yıl önce 28 Şubat sürecini başlatanların, şimdi “Hizmetleri unutulmayacak” mesajları yayınlamaları…
Ya da dizi dibinde yetişip yıllarca onunla birlikte siyaset yaptıktan sonra yollarını ayıranların, cenazesinde “dokunaklı” tavırlar sergilemeleri…
Tamam, ölüm, öncesinde olup biten herşeyi geride bıraktırıp herkesi derin bir muhasebe ve helâlleşmeye mecbur bırakan büyük bir hadise.
Ama sergilenen bazı tavırlar ne kadar samimî?
Erbakan’ın cenazesinde vurgulanması gereken bir başka önemli nokta, Türkiye’nin kat ettiği mesafeyi gösteren farklı tablolara sahne olması.
Böyle bir cenaze merasimi bu katılım ve görüntülerle birkaç yıl önce gerçekleşmiş olsaydı, “irticanın gövde gösterisi” olarak yorumlanırdı.
Cenazeye katılan cemaatin içindeki sarıklı, sakallı, cübbeli insanlara özellikle zum yapılıp, atılan sloganlara özel anlamlar yüklenerek, “Şeriatçıların ayaklanma provası” gibi çığlıklar atılırdı.
Geçmişten düne, bunlar hep yapılageldi. Müteveffaya ve yakınlarının acısına saygı gibi insan olmanın asgarî bir gereğini dahi hiçe sayarak, cenaze ortamının mehabet ve ağırlığını zerre kadar kaale almayan son derece küstah tavır ve üslûplarla inanılmaz provokasyonlar sergilendi.
Ama şimdi tamamen farklı bir hava hakim.
Millî Görüş tabanının muazzam bir katılımla liderini uğurlaması, zaten beklenen bir durum.
Ama Erbakan’ın siyaset anlayışını tasvip etmedikleri halde, ehl-i iman olma ortak paydasından hareketle cenazeye gelen pek çok kişi de oldu.
Bir kısmı yukarıda sıraladığımız riyakârlıklar kapsamında mütalâa edilebilecek katılımlar ayrı.
Ve Erbakan, hayatta iken kendisinden esirgenen bir olgunlukla son yolculuğuna uğurlandı.
Netice olarak, Erbakan’ın cenazesi bu toprakların ve bu toplumun, tarihin derinliklerinden bu tarafa devam edegelen en temel ve aslî özelliklerinden birini yine gözler önüne sermiş oldu:
Bu ülkede yaşayan insanların çok büyük bir ekseriyeti dindardır, vefakârdır ve kadirşinastır.
Zamanın akışı içinde nesillerin yenilenmesi de bu gerçeği değiştirmemiş ve öyle görünüyor ki, bundan sonra da değiştiremeyecektir. İnşaallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*