Ne yazık ki, seküler Batı felsefesinin mahsulü “ifsat, zındıka, dinsizlik ve ahlâksızlık komiteleri”, maneviyatı olduğu gibi toplumun çekirdeği, özü, temeli olan aileyi de tahrip ede geliyor. Başta anneler olmak üzere herkesin rollerini değiştirmiş, çarpıtmış.
AB bünyesinde araştırmalar yapan uzmanların raporuna göre, her iki evlilikten biri boşanmayla sonuçlanıyor. Fert mutsuz, aile felç, toplum hayatı tar ü mar olmuş.
Maalesef bu hastalık, İslâm ülkelerine de sıçramış. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü (ASAGEM), 1 Ocak 2011 tarihinde şu korkutucu sonucu açıklamıştı:
“Boşanmalar, dindar aileler arasında da büyük yükseliş gösteriyor. Muhafazakâr çevrelerde boşanma oranı yüzde 40. Türkiye’de her ay 15 bin aile boşanıyor. Bu da yılda 180 bin ailenin parçalandığını gösterir.”
Aile ilgili yazılarımızı takip eden bazı hanım okuyucularımız, (kimisi müstear isim, kimisi rumuzla) şu problemleri de dile getirmemizi talep ediyor. Özetle:
* “Benim eşim mütedeyyin. Ama, bana çektirdiği sıkıntılara ‘İmtihandır çekeceksin, sabredeceksin. Öyle hastalandığında da hemen doktora ne koşuyorsun?’ diye itiraz ediyor. İnanın zaruri ihtiyaçlarım olan yiyecek giyeceklerim bile temin edilmiyor.”
“Benim gibi birçok kadın var ki, evin dizaynı dahil hiçbir söze sahibi olmadığı gibi, hiçbir hakkı-hukuku da yok, kendi evinde karın tokluğuna çalışıyor.
* “Bir evde iki düşman gibi yaşıyoruz. Günde on defa ölüp ölüp diriliyorum. Örftür, töredir, âdettir, ayıptır, günahtır, ‘Gelinlikle girdin, kefenle çıkarsın’ deyip hayatı zehire çeviriyorlar. Ne yapacağımı şaşırdım. Tanıdığım bazı arkadaşlarım da öyle, kendimizi örf ve geleneklere kurban ettik.”
* “Geçenlerde arkadaşlarımızla hanım hanıma sohbet ederken her birimiz, ‘Evimde istediğimi yapamıyorum, istediğimi alamıyorum, sevgi görmüyorum, bundan ötürü psikolojim bozuldu, hasta oldum’ diye yakındık durduk. Ne yapmalıyım? Aslında bu sıkıntıları daha ziyade çeken eskiler. Genç hanımlar, mütedeyyin de olsa, her istediklerini beylerine yaptırıyor.”
* “Baskılara artık dayanamıyorum. Eşime karşı vazifelerimi de bundan ötürü yerine getirmiyorum. Bu durumda suçlu kim? Sevgi veremeyen erkek mi, kadın mı?”
“Çaresizlik içinde yüzen, ağlamak istediğinde yaslanacak omuz bulamayan, sıkıntısını, derdini, başına geleni anlattığında çare bulunamayan ve bundan dolayı da suçlanan kadınlar var.” Bir hanımefendi de şöyle bir teklifte bulundu:
“Biz kadınlar erkeklerin dışarıdaki işlerine karışmadığımız gibi, erkekler de hanımların evde yaptığı işlere karışmasın. Varlıklı olduğu halde evine, hanımına karşı cimri davranan eşlerden ve bütün bu olumsuzluklardan en çok yara alanlar maalesef çocuklar…
“Erkeği rezil eden de, vezir eden de kadındır, derler. Aksine ben de şunu söylüyorum: Kadını rezil eden de, sultan eden de erkektir…”
Şikâyetler bu minval üzere devam ediyor.
Adam Kâbe’nin duvarına yapışmış, şöyle yalvararak duâ eder:
“Ey Rabbim! Sen bilirsin ki, başka yerde rahat edemem; beni Cennetine koy!”
Müslümanın dünyadaki cenneti aile hayatıdır.
O, dünyada aile hayatından başka yerde rahat edemez.
Ne var ki, dünyadaki cennetimizi kendi elimizle cehenneme çeviriyoruz!
Benzer konuda makaleler:
- Aile, toplumu ayakta tutan en önemli kale
- Ehline anlayışsızlık
- Aile hayatı ‘samimi sevgi, saygı ve güven”le devam eder
- Batı’da “insânî değerlerin” çöküşü
- Mükemmeliyetçi anne-baba
- Çocuğunuzun başını okşayın
- “Muhabbet, kainatın yaratılış sebebidir”
- Ergenlik çağı: Anlaşıl(ma)ma…
- Anne, neredesin?
- Çocuk eğitimi ve terbiyesi nasıl olmalı?
İlk yorum yapan olun