Cennete dair iki mesele

28. Söz Cennete ait mühim hususları izah ve ifade eder. Bu eser çok kısa olmasına rağmen içinde çok önemli hakikatleri ihtiva ediyor. Ahiret âlemlerine ait hallere adeta bir projektör tutuyor. Bu âlemden o âlemlerin hallerini bir ölçüde de olsa anlayıp kavramamıza vesile oluyor. Bu yazımızda Cennete ait iki mesele üzerinde durmak istiyoruz. Bu iki meseleden anlayıp idrak etmeye çalıştıklarımız sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Birincisi:

Suâl: Cisim, eğer hayatî olsa, eczâ-i bedenî dâim terkib ve tahlildedir, inkırâza mahkûmdur, ebediyete mazhar olamaz. Ekl ve şürb, bekà-i şahsî ve muâmele-i zevciye ise, bekà-i nev’î içindir ki, şu âlemde birer esas olmuşlar. Âlem-i ebediyette ve âlem-i uhrevîde şunlara ihtiyaç yoktur. Neden Cennetin en büyük lezâizi sırasına geçmişler?

Elcevap: Evvelâ, şu âlemde cism-i zîhayatın inkırâza ve mevte mahkûmiyeti ise, vâridât ve masârifin muvâzenesizliğindendir. Çocukluktan sinn-i kemâle kadar vâridât çoktur, ondan sonra masârif ziyâdeleşir; muvâzene kaybolur, o da ölür.

Âlem-i ebediyette ise zerrât-ı cisim sabit kalıp, terkib ve tahlile mâruz değil. Veyahut muvâzene sabit kalır; (Hâşiye) vâridât ile masârif muvâzenettedir, devr-i dâimî gibi, cism-i zîhayat, telezzüzât için, hayat-ı cismâniye tezgâhının işlettirilmesiyle beraber ebedîleşir.” (Sözler, s. 460)

Mezkûr ifadede geçen anahtar kelime “devr-i daimi” tabiridir. Zira ahiret hallerine ait mühim bir hususa işaret ediyor, önemli bir kapı aralıyor. Ahiretteki ebediyetin mühim bir sırrına parmak basıyor. Öncelikle devr-i daimi nedir, bu tabir ne için kullanılmış, bu konuda tabire atanan fiilî mana nedir, onun üzerinde duralım. Devr-i daimi tabiri enerji ile ilgili bir tabirdir. Özellikle devr-i daimi makinesi olarak tanımlanır. Devr-i daimi makinesi ise enerji girişinden daha fazla enerji üreten sistemler olarak ifade edilir. Bu konuda bir çok kişi çeşitli çalışmalar yapmışlar. Böyle bir makine üretmek için uğraşmışlar. Ancak şimdiye dek üretimi mümkün olmamış.

Çünkü bu kâinattaki enerji akışı çoktan aza doğrudur. Yani başlangıçta 100 birim iş yapabilme kabiliyetine sahip bir enerjiniz var ise, belli bir iş yapma sonucunda bu enerji miktarı mutlaka ki 100 birim enerjinin altında olacaktır. Meselâ bir vasıtanız var, deposunda da 100 litre benzin olsun. Bu benzin ile potansiyel olarak bin kilometre yol alırsınız. Şayet beş yüz kilometrelik yol alırsanız elli litre benzin harcarsınız. Yani elli litreniz hareket ve ısı enerjisine dönüşmüş, geriye ancak elli litre benzininiz kalmıştır. Geriye kalan miktar ile de ancak yine beş yüz kilometre yol alırsınız ve benzininiz bittiği zaman arabanız durur stop eder, hareket edemezsiniz. Bütün canlılarda da durum aynıdır. Canlı mahlûklar gıda yolu ile aldıkları enerjiyi harcarlar ve belli bir süre hareket ve canlılıklarını devam ettirirler. Enerjilerini tükettikleri zaman tekrar enerji almak zorunda kalırlar. Yoksa hareket kabiliyeti kalmaz ve ölürler. Bu hali bilim adamları, daha az enerji düzeyine geçmek olarak tarif ederler ve bu durumu entropi olarak tanımlarlar.

Bu noktada yukarıdaki ifadeye geri dönecek olursak; devr-i daimi ahiretteki enerjinin ve hayat tarzının bu dünyadakinin tersine bir tarz ve değişimini tanımlar. Burada insan koşması durumunda enerji kaybederken, belki de ahirette koşarak enerji kazanacak. Devr-i daimi makinesi gibi hareket ettikçe enerjisi artacak. Belki de pasif durarak, hareketsiz kalarak, oturarak yorulacak veya enerji kaybedecek.

İkincisi:
“…şu dâr-ı dünyada, câmid ve şuursuz ve hayatsız maddeler, orada şuurlu hayattardırlar. Buradaki insanlar gibi orada da ağaçlar, buradaki hayvanlar gibi oradaki taşlar, emri anlar ve yapar. Sen bir ağaca desen, ‘Filân meyveyi bana getir’; getirir. Filân taşa desen, ‘Gel’; gelir. Mâdem taş, ağaç bu derece ulvî bir sûret alırlar; elbette, ekl ve şürb ve nikâh dahi, hakikat-ı cismâniyelerini muhafaza etmekle beraber, Cennetin dünya fevkındeki derecesi nisbetinde, dünyevî derecelerinden o derece yüksek bir sûret almaları iktizâ eder.” (Sözler, s. 460)

Bu ifadede de Cennetteki mekân ve zamanla ilgili ilginç tanımlar var. Şimdi bu dünya şartlarına şöyle bir bakalım. Bizler mekâna bağlı bir hayat yaşıyoruz. Dünyanın dönmesi, dünyamızın güneşe bağlı olması ve güneşimizin de kâinat içinde belli bir konumda bulunması ne derece mekâna bağlı olduğumuzun bir işareti. Mekâna bağlı oluşumuz dolayısıyla zamana da bağlıyız. Hayatımızı ancak mekân ve zaman kayıtları altında devam ettirebiliriz. Bu sebeple önümüzdeki bir hedefe ulaşmak için belli bir süre yürüyüp, belli bir mesafeyi kat etmemiz gerekir. Ahirette ise tam tersi bir durum olacağı gözüküyor. Cennet hayatına kavuşmuş olan insanlar bir ağacın, bir meyvenin, bir taşın yanına gitmek yerine onları yanına çağıracaklar, onlar da emre itaat edip, hemen icra edecekler. İfadede geçen taş ve ağaç tabiri bir ölçüde mekânı tanımladığına göre, demek ki, insanlar ahiret âlemlerinde mekân bağından kurtulacaklar. Adeta mekân insana tabi olacak, insan mekân boyutlarının üstünde bir hayat tarzına sahip olacak. Şayet mekân bağımlılığı ortadan kalkar ise, dolayısıyla zaman bağı da ortadan kalkacak demektir. Demek ki insan hayatı ahiret âlemlerinde mekân ve zaman kayıtları altında olmayacak. İşte bu ifadeye göre ahirette insan için zaman olmayacak. Ya da zamanın etkisi insan için geçerli olmayacak. İnsan hayatı zaman ve mekân üstü bir boyuta taşınacak.

Şimdi bu noktada birinci bölümde incelediğimiz devr-i daimi ve enerji bahsine geri dönecek olursak oldukça enteresan bir sonuç ortaya çıkıyor. Bizlerin bu dünyada en fazla enerji harcadığı durum nedir? Elbette ki zaman ve mekâna bağlılığımız veya bu bağdan kurtulmaya çalışma gayretimizdir. Şöyle ki: İnsan mekâna bağlı olduğu için dünyanın çekim gücü altındadır. Dünya yüzündeki her bir cisim 9.81 kuvvetinde bir çekim ivmesi ile dünya merkezine doğru çekilir. Harcadığımız enerjinin büyük bir bölümü bu etkiden kurtulmaya çalışmak çabasıdır. Yürürken, konuşurken, koşarken, tırmanırken, herhangi bir vasıta ile giderken hep bu yerçekim ivmesi etkisi altında kalırız. Uzaya fırlatılan bir füze, yakıt enerjisinin bir çoğunu dünya çekim etkisinden kurtulmak için harcar.

Şimdi düşünün bir kere: Yerçekim ivmesi olmasa idi, hareket için ne kadar da az enerji harcayacak idik. Sürtünmesiz ve yerçekimsiz bir ortamda çok küçük bir ilk hızla yüzlerce kilometre yol almamız mümkün olacaktı. Çok az bir enerji harcayarak doğrudan dünya dışına çıkabilecek, diğer yıldızları ziyaret edebilecektik.

Risâle-i Nur’da geçen mezkûr iki ifadeyi nazar-ı dikkate aldığımızda bu hale yakın bir hayat tarzının ahirette vuku bulacağını kolaylıkla idrak edebiliriz. Demek ki bu dünyada Hikmet dairesinde iş gören Âlemlerin Rabbi; ahirette kudret ve azamet ve rahmetini göstermek için insanı mekân ve zaman bağından kurtarıp mümtaz bir makam verir ve sonsuz bir enerji kaynağına mazhar kılarak ebedî bir hayatı ikram eder.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*