-Aleykümselâm, burdayım.
-Burası neresi?
-Burası… Burası cennetin gölgelikleri.
-…?
İlerdeki gözlerden çok uzak olan şu müthiş derya denizin dalgaları salınır oraya buraya defalarca. İşte galeyana gelen deniz önce kendini çeker gizlice sonra vurur karaya. Şems-i Sermedin sirayet ettiği şu kâinatta, burcu burcu kokan gonca güllerde “Ehad” ismini görmek ve görebilmek ne kadar manidardır. Biraz ötede fıtrat itibarıyla nazenin, hem hırslı olan karınca rızkını toplar ayaklar altında. Derken sema ayaklanır martıların süzülüşüne. Atmacalar ise yakalayacakları güvercinlerin peşinde. Âlem tefekkürane bir boyut izler.
Hiçbir şeye muhtaç olmadan her şeyin aslını, esasını ve teferruatını san’atlı bir şekilde yapan Sani-i Hakiki için şükretmek. Teşekkür içinde tefekkür etmek. Bütün bunlar için Allah’ın fazlı, keremi, lütfu diyorum mütehayyirane. Bir kere daha zihinler derk ediyor: Aciziz, fakiriz, bîçareyiz.
Üstad Bediüzzaman ne güzel tarif etmiş; “Benim Rabb-i Rahimim, dünyayı bana bir hane yaptı; ay ve güneşi o haneme bir lâmba ve baharı bir deste gül ve yazı bir sofra-i nimet ve hayvanı bana hizmetkâr yaptı; ve nebatatı, o hanemin ziynetli levazımatı yapmıştır.”
Şimdi kâinatı temaşaya devam ediyorum. Biz dünyaya misafir olarak gelmişiz. Cenâb-ı Hak öyle bir âlem yaratmış ki kalbim bu nizama tam tatmin oluyor. Cüz-i ihtiyarımla ancak bu kadarını görebiliyorum ve teslim oluyorum. Bu bedî kâinatın daha güzelini düşünemiyor, aklıma sığdıramıyorum. Oysa Allah (cc) öyle bir cennet hazırlamış ki, bizlerin dünyada gördüğü müthiş lezzetler onun yanında binde bir bile değil.
Kur’ân Kehf Sûresinde ne güzel müjdelemiş: “Onlar için altlarından akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle süslenirler, ince ve kalın ipeklerden yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerine kurulurlar. O ne güzel mükâfat ve o ne güzel bir meskendir.”
Ve Üstad Meyve Risâlesinde “Evet, ‘Orada canların çekeceği gözlerin zevk alacağı vardır (Zuhruf Sûresi, 71)’âyetinin sarahat-i kat’iyesiyle, insan en ziyade ünsiyet ettiği ve dünyada numunesini tatmış olduğu cismanî lezzetleri cennete lâyık bir tarzda görecek, tadacak ve lisan, göz ve kulak gibi azaların ettikleri halis şükürler ve hususî ibadetlerin mükâfatları o uzuvlara mahsus cismanî lezzetler ile verilecektir” der.
Dedim nefsime hitaben; “Ya müstemî; yeri, göğü nizam içinde yaratan tabiî ki de bir Sani-i Zülkemal olmalı.”
Bu mânâdaki tefekkürü Risâle-i Nur’la Üstad bana açtığı için binler defa kendisine teşekkür ederim.
Benzer konuda makaleler:
- O gün, Üstadla beraberdik
- Semayı şenlendiren sakinler
- Tefekkür mesleği ve beyaz kıllar
- Duacıyız Üstadım
- Kâinat uyanmış
- Haram lezzet başa belâdır
- Burası Isparta!
- Vefatının birinci senesinde, “Kutlular ağabey”
- İnsanın çekirdeği olan Kalp
- Katran Ağacı
İlk yorum yapan olun