Cenab-ı hak şu dünya şartları içinde her bir mahlukuna bir suret vermiş. Mahlukatın tanımı ise o suret üzerinden gerçekleşmekte. İnsan da aynı şartlara sahiptir. Yani her bir insana da bir suret verilmiş. Hayvanlar gibi diğer mahlukatın suretleri büyük ölçüde birbirine benzer iken, yani o nevin sureti adeta birbiri gibi bir görüntü arz eder iken, mesela; arı, karınca, sinekler gibi mahlukat nev olarak birbirine benzer, insanların durumu biraz daha farklıdır. Zira insan belli bir hukuki ve şahsi kimlik taşıdığı ve kendisine verilen kabiliyetler ile bir fert, hayvanların bir nevi kadar kabiliyetlerle donatıldığı için her bir ferdin sureti farklıdır.
Yani bu gün sekiz milyarı aşkın bir insan var ise sekiz milyarı aşkın bir suret var demektir. Bu da Allah’ın Ehadiyet sıfatının bir tecellisi olarak karşımıza çıkar. Yani her bir insan farklı kabiliyette ve farklı bir surette yaratılmıştır. Bu farklılık ise nispi ve izafi hakikatlerin zuhur etmesine vesile olur. Nispi ve izafi hakikatler ise insan sayısınca mertebelerin zuhuruna sebeptir. Bu gün sekiz milyar insan var ise, bu aynı zamanda kabiliyet ve özellik açısından sekiz milyar mertebe var demektir.
Sadece insana verilen suretler açsından baktığımızda sekiz milyar farklı yüz görürüz.
Bu sekiz milyar insan sureti de nispi hakikatler açısından bazı ana kategorilere ayrılabilir: Mükemmel, güzel, çok güzel, güzel, az güzel, normal, az çirkin, çirkin ve çok çirkin gibi… İşte bu nedenle her bir insan kendinden daha çirkinini görür ve haline şükreder ve kendinden daha güzelini görüp ona imrenir, onun yerinde olmak ister. Şimdi hangi mümin Yusuf Aleyhisselam gibi bir suret güzelliğine sahip olmak istemez? Bu her insanda olan fıtri bir duygudur. Hatta bu fıtri duyguyu suistimal eden bazı insanlar bu dünyada bile bazı değişiklikler ile emellerine ulaşmaya çalışırlar. Çeşitli estetik ameliyatlar ile suret değişikliğine sahip olurlar. Bazıları da cinsiyet değişikliğine. İşte bu fıtri duygunun tam olarak temin edileceği yer ise cennettir. Orada bir çarşı bulunur ki buna suret çarşısı denir. İnsanlar orada istediği suretlere girerek bu fıtri duygunun en üst düzey lezzetini yaşarlar.
Bu hususa şöyle dikkat çekilir:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Cennette bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır. Sadece erkek ve kadın sûretleri vardır. Cennet ehli bunlardan bir suret arzu ederse o sûrete girer.” (Tirmizî, Cennet 15).
Bu ulvi lezzeti dünyevi estetik ve cinsiyet değiştirme gibi süfli lezzetler ile kıyaslamamak lazım.
Zira:
“Ekl ve şürb ve muâmele-i zevciye, gerçi bu dünyada bir ihtiyaçtan gelir, bir vazifeye gider; fakat, o vazifeye bir ücret-i muâccele olarak öyle mütenevvi’ leziz lezzet içlerine bırakılmıştır ki, sâir lezâize tereccüh ediyor. Mâdem bu dâr-ı elemde bu kadar acîb ve ayrı ayrı lezzetlere medâr, ekl ve nikâhtır; elbette, dâr-ı lezzet ve saadet olan Cennette, o lezzetler, o kadar ulvî bir sûret alıp ve vazife-i dünyeviyenin uhrevî ücretini de lezzet olarak ona katarak ve dünyevî ihtiyacı dahi uhrevî bir hoş iştihâ sûretinde ilâve ederek, Cennete lâyık ve ebediyete münâsip, en câmi’ hayattar bir mâden-i lezzet olur.” (Sözler, s.460) sırrınca uhrevi lezzetler dünya lezzetleri ile ne suret ve ne de mahiyet olarak kıyaslanamaz.
Yeter ki insan iman ve İslam dairesinde bir hayat geçirerek cennet gibi bir hayatı kazansın. Neticede bu dünyada duygu halinde bulunan tüm istek ve arzularına ebedi hayat ve saadet mekanı olan cennette en üst düzeyde kavuşacaktır.
Demek ki, bu hayatın hayatı iman olduğu gibi ebedi lezzet mekanı olan hayatın da hayatı yine imandır.
Benzer konuda makaleler:
- Nisbî hakikatler ve Ahiret
- Nizam, İntizam ve Nispi Hakikatler
- Cennetteki Ulvi Lezzetler
- Cennette ‘cinsiyet’ nasıl olacak?