Ceylan’ın Cannes’i

Cannes Film Festivali, Fransa’nın güneyinde bulunan Cannes şehrinde düzenlenen uluslar arası bir film festivali biliyorsunuz.

Bu festival, Avrupa’nın en önemli 3 film festivalinden biri olarak bilinir, her yıl ortalama 20 film yarışır. Altın Palmiye, Büyük jüri, En iyi yönetmen, En iki kadın oyuncu, en iyi erkek oyuncu, en iyi senaryo, en iyi kısa film, altın kamera ve jüri kategorileri önemsenen ödüllerdir.

Nuri Bilge Ceylan işte bu büyük ödülü yani “Altın Palmiye” ödülüne lâyık görüldü.

Yönetmen Ceylan’ı kutluyorum.

Ama yine de içimden bir ses diyor ki;

“Acaba bu ödülü verirken, bir yerlere mesaj mı veriliyor?”

Öyle ya, Cannes gibi bir festivalden ödül almak her yiğidin harcı değil. Dünyanın bütün gözü üzerinizde ve bu faaliyet “saygın” bir etiket taşıyor.

Öte yandan, üçüncü dünya ülkeleri diye adlandırdıkları ülkelerin muhalif yönetmenlerine verilen kimi ödüller, hele de kendi ülkesinde gişe yapmıyor, marjinal mesaj taşıyor ve belli yerlere “gönderme” yapıyorsa, bilin ki, işin içinde siyasî bir duruş var demektir.

Zaten yönetmen Ceylan;

“Bu ödülü son bir yılda hayatını kaybeden gençlere hediye ediyorum” diyerek “gezi”ye gönderme yaptı.

Ceylan, daha önce Büyük Jüri Ödülünü “Uzak” filmiyle alırken, Fransa’da ölen Yılmaz Güney’e ithaf etmişti.

Malûm;

Yılmaz Güney, 1982’de senaryosunu yazdığı ve Şerif Gören’in yönettiği “Yol” filmiyle yine aynı dalda, yani Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü almıştı. Yani Güney, yasaklı isimlerdendi o dönem Türkiye’de.

Ceylan ile Güney’i bir araya getiren, bu ideolojik kardeşlik ruhu olmalı.

Daha önce bu sütunlardan da hatırlattığım gibi, Yılmaz Güney’in o dönemde belli çevrelerce büyütülen tabir yerindeyse “şişirilen” bir karakter olduğu düşüncesini sizlerle paylaşmıştım.

Hâlâ aynı fikirdeyim.

Evet Türk sinemasında gerçekten katkısı ve emeği olan “emekçi” olma özelliğini sizlere yansıtmıştım. Ama nedense onu istismar edenler “sanatı”yla değil, özel hayatıyla öne çıkarak bir “Güney efsanesi” oluşturma çabasına girdiler.

Yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ı belki bu yönüyle de takdir etmek gerekiyor. Hiçbir zaman özel hayatıyla gündeme gelmedi. Filmleri ve sanatı konuşuldu hep. Sansasyon haber bültenlerinde onun ismini asla bulamazsınız. Olması gereken de bu bence.

Ben şu ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum;

Hükümetin 10 küsur yıllık iktidarında neden muhafazakâr çevrelerden adam gibi yönetmen veya bir sanat adamı çıkmadı? Bir kez olsun, ödül alabilecek seviyeye gelen bir “yönetmen” yetişmez mi?

Bu konu ciddî ciddî sorgulanması gerekiyor bence.

Un var, şeker var, yağ var… Peki neden helva yok?

Hükümet kanadının sinema sektöründe hiçbir alt yapısının olmadığını görüyoruz.

Dolayısıyla bırakın “sanatçı” yetiştirmeyi adam gibi bir yönetmen dahi yetiştirmekte kısır döngü yaşıyoruz. Kaldı ki, mevcut yönetmenlerimizin bu konudaki sessizliği de hayra alâmet olmasa gerek. 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*