Che Guevara bir Kürt milliyetçisi miydi?

İstanbul’un meşhur bir semt pazarında meyve ve sebze satan tezgâhtaki doğulu gençle sohbet ederken boynundaki kolye dikkatimi çekti. İdeolojik çekişmeleri az–çok bilen ekseriyetçe maruf resmi görünce, sebebini sordum. Gencin delikanlıca cevabı, daha önce bu köşede anlatmaya çalıştığımız düşüncelerime kuvvet verdiğinden, kendimce önemli buldum.

Che bir halk savaşçısı ve devrimcisiydi. Delikanlı da Bolivyalı Marksist gerillayı “devrimciliğinden” dolayı seviyor ve kendisi için bir kahraman şahsiyet kabul ediyordu. Sohbet esnasında komünistlerin gerilla hareketlerinin kahramanı kabul ettikleri kişinin dinsiz olduğunu, Allah’a isyan etmiş bir anarşist olduğunu ifadeye çalıştığım cümleleri gencin kulakları belki de duymadı. Duymuşsa bile büyük bir ihtimalle ehemmiyetsiz gördüğünden idrakine uğramadan uçtu gitti.

Sosyal problemleri teşhis edememek veya yanlış teşhis etmek Türkiyemizin şu son on senesinin en önemli illeti olarak görülüyor. Onlarca hayatî meseleyi anlayamayan iktidarın “Kürtçülük–Kürtlük” meselesini de bir türlü anlayamaması dediklerimizi doğruluyor. Emperyalistlerin ve son zamanlarda global modern komünistlerin yirmi yedi dili konuşmakta olan ülkemizi Kemalistlerle birlikte “Türkçülük ve Kürtçülük” mengenesinde eritmeleri, bırakın Türkiye’nin barışını; Avrupa ve dünya barışlarını tehdit ediyor. Kemalizm ile Atatürkçülük arasında kendi dünyalarında farklar vehmeden “siyasal İslâmcı”ların M. Kemal rehberliğindeki Türkçülükleri, doğuda ise Kürtçü siyasetçilerin Turuncu Devrimcilerin rüşvetleriyle “özerk Kürdistan” peşinde koşmaları, ülkeyi bölünmekten beter hallere sokuyor.

Burada üzerinde durmak istediğimiz husus, Yahudi Haham Haim Naum’un genç Cumhuriyet için biçtiği “Türkçülük” gömleğinin siyasal İslâmcılarca da giyilmeye devam edilmesi… Elbette global Marksistler, devrim dedikleri terör ve anarşi ile yoğrulmuş hedeflerine ülkemizin cahil ve fukara bırakılmış doğusunda “Kürtçülükle” ulaşmaya çalışacaklardır.

Yakın zamana kadar “sol liberallerin” de desteğine mazhar olmuş mevcut hükümetin, Türkçülük ve Kürtçülük bendini aşarak meseleye “Marksizm” veya global modern komünizm teşhisini koyamaması; kanların akmasını, canların yanmasını, ocakların sönmesini ve millet servetinin yağmasını dayanılması zor raddeye getirdi.
Bizim iddiamız, ülkenin doğusundaki fakir ve cahil bırakılmış Kürt ailelerinin çocuklarını dağa kaldıran PKK’ya KCK adı altında yardıma koşan devrimcilerin gayretli gizli çalışmaları, bu meselenin tamamen Türkiye dışındaki Marksistlerce teorize ve pratize edildiğini gösteriyor. Türkiye’yi kan gölüne çevirmeye yönelik bu çalışmaların paralarının hangi legal kuruluşlarca ülkeye sokulduğunu hükümetimiz adı kadar bildiği halde, bir türlü meselenin üzerine gidemiyor. Doğudaki kanlı fitne “Marksizm veya komünizm” olarak millete anlatılsaydı, hükümet arkasında hadiseyi maddeten ve mânen kısa bir süre içinde halledecek millî desteği bulacaktı, kanaatindeyiz. Kaldı ki, yine komünizmi finanse eden global çevrelerce kurdurulmuş BDP’nin ilk günlerinde hadisenin rengi belli idi. Kürt olmadıkları halde solcu devrimci oldukları için bu partinin bünyesinde Meclise taşınanlar, teşhisin ipucunu on sene önce vermişlerdi. Siyasal İslâm kökeninden gelip Atatürkçülükle bütünleşen kadroların bu millî afeti teşhis edememelerinin hikmeti üzerinde düşünenlerin sayıları gün geçtikçe çoğalıyor ümidindeyiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*