Cihad-ı manevî

Ferdi cemaatin gücünden, toplumu huzur ve mutluluktan mahrum eden nifaktır, tefrikadır, parçalanmaktır. Nifakın hüküm sürdüğü toplumların asla iflâh olmayacağını ifade eden Bediüzzaman, asayiş/emniyet ve ittifaka büyük önem vermiştir.

Arapça kökenli cihad kelimesi; maddî güç, silâhlı mücadeleden ziyade manevî, ilmî, fikrî mücadeleyi ifade eder.

Ki, Cenâb-ı Hakk’ın Resûl-i Ekrem’e (asm) “Sakın kâfirlere itaat etme ve Kur’ân’a dayanarak onlara karşı olanca gücünle büyük bir cihad gerçekleştir” 1 emrini vermesi bu hakikati ifade eder.
Zira, savaş izni, bu âyetten 13 sene sonra verildi. Ki, silâhlı mücadele/savaş daha çok “kital” kelimesi ile ifade edilmesi de bu hakikati teyid eder. Yüce Nebinin (asm), İslâm mukadderatıyla ilgili büyük bir savaştan dönüşte, “Küçük cihaddan büyük cihada döndük” demesi üzerine, büyük cihadın ne olduğu sorulduğunda, “Kişinin heva ve hevesine karşı gerçekleştirdiği savaştır ki, bu cihadın en büyüğüdür” şeklinde cevap vermesi de 2 bunu teyid eder. Ruh ve duygularımızı tekâmül ettirmek için hayatın bütün katmanlarında geçerli olan ibadet ve ahlâkî hakikatleri hayata geçirmenin de adıdır cihad.
Çalışmak, çabalamak, gayret etmek gibi anlamları taşıyan cihad; meşakkati yüklenme adına olanca tâkati göstermek, düşmana karşı yapılan müdafaada bütün gücü harcamaktır. Ki, bu zahirdeki düşmana karşı müdafaayı, şeytana ve nefse karşı direnme ve mücadeleyi ifade eder. Bu çerçevede değerlendirildiğinde cihad, “İslâm adına yapılan her türlü aktivitedir.” 3
Cihad, “Bizi Allah’tan uzaklaştıracak her şeye karşı uyanık ve tetikte olmak; Allah’ın bizim şahıslarımızda ve İslâm toplumunda murad ettiği uyumu gerçekleştirmek adına verilen gayrettir.” 4
Bahtiyarız ki, Bediüzzaman, maddî cihad yerine, “manevî cihad”ı öne çıkararak ve “müsbet hareket” stratejisini geliştirerek fitne, fesat, nifak ve şikakı doğuracak emniyet/güven, asayişi zedeleyecek her türlü hareketlerin önüne set çekmiştir. Bu hususta sağlam ölçüler, prensipleri bizzat nefsinde yaşayarak ortaya koymuştur. Böylece Müslümanları şiddete düşmekten, başkalarını da şiddete maruz kalmaktan kurtarmıştır. Ne var ki, onun geliştirdiği bu strateji, hem ilim-fikir ehli, hem yöneticiler tarafından tahlil edilmeyi, müzakereyi, anlaşılmayı, yaygınlaşmayı ve uygulanmayı bekliyor.
Ki, fen-sosyal, manevî bütün ilimleri harmanlayarak, ilimlerin en yükseği olan iman ilmi adı altında sunan Risâle-i Nûr eserleri, emniyet, asayişi temin ve tesis ederler. Evet, güzel seciyelerin ve iyi hasletlerin menşe’ ve menbaı olan iman elbette emniyeti bozmaz, temin eder. İmansızlıktır ki, seciyesizliği ile emniyeti ihlâl eder. 5

Dipnotlar:

1- Kur’ân, Furkan, 52,

2- Feyzü’l-Kadir, 4/511; Keşfü’l-Hafâ, 1/511,

3- Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm, 96.

4- Nasr, İslâm, 97,

5- Tarihçe-i Hayat, 198.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*