Çocuk aklı işte

Yaşlı insanlar ne vakit bir araya gelseler, hayıflanmaya başlarlar. Zamane çocuklarının şımarık, bencil ve ukala olması üzerine bir yığın eleştiri, şikâyet, mersiye sıralayıp kendi çocukluklarının masumiyetinden, safderun hallerinden söz ederler.

Hakikat gerçekten böyle midir?

Her nesil bir sonraki nesli beğenmiyor, yeni kuşağın yaptıklarını tuhaf, absürd ve uygunsuz buluyor. Her biri asıl önemli noktayı kaçırıyor; oysa onlar çocuklarını bizzat yetiştirenler. Şimdi sıralayacaksınız itirazlarınızı; ama televizyon, internet ve sair bilumum unsurlar çocuklarımızı olumsuz etkiliyor, bizim elimizden hiçbir şey gelmiyor diyeceksiniz.

Biz ne zaman bu kadar acizleştik medya karşısında? Hangi ara zihinlerimizi yavaşça zehirleyen, bilincimizi derin bir uykuya yatıran ekranlara yenik düştük? Kumandayı alıp, istediğimiz kanalı açmak, internetteki faydalı ve işe yarar sitelere çocuğumuzu yönlendirmek bizim elimizde değil mi? O çocuğun belleğini güzel düşüncelerle doldurmak, birer zişuur yapmak anne babalığın bir parçasını oluşturmuyor mu? Oysa bizler ne yapıyoruz? Aman çocuğum başımda durmasın, ayağımın altında dolaşmasın; ben rahat rahat şu işleri yapayım, evi temizleyeyim, toparlayayım; o da televizyona baksın, bilgisayarda dilediğince oynasın… Ya da apartman gününe geç kalmamak için, bir çırpıda çocuğumuzu yedirip sokağa postalamak, sonra ağız tadıyla eşimizi, akrabalarımızı, komşularımızı, sohbet arkadaşımızı çekiştirmekle geçiriyoruz zamanımızı…

Size de tanıdık geliyor mu bu tablolar?

Cansu ile bir yaz akşamı tanışıyoruz. Daha altı yaşında olmasına rağmen sözleri, hareketleri ve yaptığı çıkışları ile bizi şaşırtıyor; mahmurlaşan havsalamızı uyandırmamıza vesile oluyor. Merakla ona soruyorum:

“Sen büyüyünce ne olacaksın Cansu?”

“Selena.”

Hani bir zamanlar sihirler yaparak ekranda uçuşup kaybolan sonra bir anda ortaya çıkan bir kız vardı ya… İşte o kız Selena, körpecik dimağların idolü olmuş durumda.

“Ama Selena dizi kahramanı, gerçek değil ki.”

“Allah isterse her şeyi yapar, tamam mı?”

Çocuk doğru söylüyor, lâkin bütün düşünceler beyninde tarumar olmuş vaziyette!

“Peki, Selena olamazsan ne olacaksın?”

“Doktor olacağım.”

Çocukların hayal dünyasına ve düşüncelerine bir kez daha hayran kalıyorum. Onlara ne verirsek anında kapıyorlar, doğru yanlış demeden her şeyi hafızalarına kaydediyorlar. Cansu’yla yaptığımız sohbetten sonra her bir hareketi, inceliği, düşünceyi zihinlerine çarçabuk nakşeden çocukların yetiştirilmesinin zor, meşakkatli ve kutsal bir iş olduğu gerçeğine varıyorum. Anbean tazelenen, çevresinde gördüğü her şeyden beslenen çocuklarımızı, bir heykeltıraşın çamurunu özenle, itinayla, sabırla şekillendirdiği gibi biçimlendirmeliyiz. Necip Fazıl onlardaki bu derin rikkat ve dikkati bir şiirinde ne güzel ifade eder: “Çocukta uçurtmayla göğe çıkmaya gayret/ Karıncaya göz atsa, niçin, nasıl? ve hayret…”

Çocukluk çok çabuk yitirilen, uçup giden bir dönem… Geçen her günün, her dakikanın değeri var. İşte bu yüzden potansiyellerini keşfederek açığa çıkarmamız, onları san’ata, bilime, hayata ve dine dair sahih bilgilerle donatmamız için birazcık hassasiyet birazcık ilgi ve birazcık sabra ihtiyacımız var… Çocuklarımızın bizden istediği sadece bu…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*