İnsan, iyiliğe de kötülüğe de yatkın bir mizaç ile yaratılmıştır. Yaptığı fiilleri ve başkalarının yaptığı davranışları ölçen, takdir eden, yapılanların insanlığa, rıza-i İlâhiyeye, şeriate uygun olup olmadığına karar veren ahlâkî melekenin adı vicdandır. Vicdan denen ‘fıtrat-ı zîşuur’, ‘burhân-ı enfüsî’, ‘mazhar-ı hissiyât’ her canlıda varolan bir özellik değildir. Sadece halife-i arz olan insana mahsustur. İnsanın ruhsal yapısına Cenâb-ı Hak tarafından yerleştirilmiş bir kabiliyettir.
İnsan dünyaya gelirken vicdanlı olma istidat ve kabiliyeti ile birlikte gelir. Ahlâkî oluşum ve iman derecesi ile kendini yavaş yavaş gösteren ve inkişaf eden bir yetenektir. Hutbe-i Şamiye adlı eserde vicdanın dört unsurundan bahsedilir. Bunlar his, irade, zihin ve lâtife-i Rabbaniyedir. Her birinin bir gâyetü’l-gâyâtı vardır ve bu gayede kullanıldıkları takdirde vicdan inkişaf eder ve takvayı oluşturur. Hisler muhabbetullahta, zihin marifetullahta, irade ibadetullahta, lâtifeler ise müşahedetullahta kullanılması gerekir.
İnsan iradesini ibadetullahta kullanmaz ise, sınır konmamış kuvvelerini had altına alamaz, meyillerini temyiz ve fikirlerini intizam altına alıp, istidatlarını geliştiremez. Aklı şeriatle beslemezse, marifetullahta kullanamaz ve nokta-i istinat ve istimdadı bulamaz ise, mahlûkatın en bedbahtı olur ve kâinatın hikmetine zıt hareketler yapar. Akıllı, ama vicdansız bir yapı sergiler. Hisler, hadd-i vasatı kaybederse, yani yaratılanı yaratandan ötürü sevmez veya haddi aşarsa, bu da insanı vicdansız bir hale getirir. Meselâ, “Şefkatin zevâli ifsadata sebep olur. İfsadattan fitne çıkar. Fitneden hiyanet doğar.” (İşaratü’l-İ’caz.)
Cehalet, kibir, gurur, haset, bencillik vicdanları daraltıp hasta eder. İlim, marifet, muhabbet, şefkat ve diğergamlık hisleri ise vicdanları genişletir.
Bugün insanî ruhtan eser kalmayıp, felç olmuş vicdanların iradeleri, zalimce planlar peşine düşmüş, marifetullahın merkezi olan zihinler kirli duygulara teslim olmuş, his dünyaları şerirlerin yuvaları haline gelmiş, hakkı müşahede menfezleri olan lâtifelerin ise, imanla yanan ışıkları söndürülmüş ve karanlığa gömülmüş durumdadır. Bu yüzden vicdan eğitimine bu asırda belki de hiçbir asırda ihtiyaç olmadığı kadar ihtiyaç vardır.
Bilindiği gibi insanın manevî dünyası iki mekanizmanın etkisi ile çalışır. Bunlardan birisi nefis, diğeri vicdandır. Yaratılış hikmetlerini unutmayan aklî ve kalbî beslemesini doğru bir şekilde yapan insan, vicdanî mekanizmasını güçlendirir. Böylelikle bu insan hayatında iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı, hakkı batılı ayırt etme kabiliyetine erişmiş olur. Tam tersi eğer akıl doğru bilgi ile beslenmez, kalp işlenen günahlara tövbe etmez, ibadet, zikir, evrâd ile meşgul olmaz ise, o zaman manevî hayat nefis mekanizmasına teslim olmuştur. Nefis ise, iki bineği olan şehvet ve gadap kuvvelerini kullanarak kötü ahlâkı oluşturur ve insanı felâketlere sürükler.
Vicdan eğitimi ne zaman başlar?
Çocukta kabiliyet halinde bulunan vicdan melekesinin inkişafı önce anne ve babanın bilgilendirmesi ile başlar. Burada önemli olan çocuğa verilecek bilginin sağlam ve kesinlik gösteren bilgiler olmasıdır. Bu konuda çocuk eğitimi ve iletişiminde en zirve elbette Resulullahtır (asm). Çocukların sünnet-i seniyeye göre terbiyesi vicdanların inkişaf etmesinde, ahlâk-ı hasene ve şahsiyet oluşumunda en doğru rehber olacaktır.
Vicdan oluşumda çocuğa verilen yanlış bilgiler ve yanlış zamanlamalar sonradan işlenen fiillerinde bunlara bağlı olarak yanlış vicdânî değerlendirmelere tabi tutulmasını netice verecektir. Böyle bir halde de, hastalıklı vicdanlar oluşacaktır. Bu yüzden ilk temelleri ailede atılan vicdan eğitimi, üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir noktadır. Zira, çocuğun ileriki hayatında şahsiyet ve vicdan oluşumda anne baba tutumları son derece önemlidir.
Bediüzzaman bu meselenin önemine dair kendi hayatı ile ilgili şöyle bir tesbitte bulunur: “Ben seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi merhum validemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinatını şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.” (Lem’alar, 202).
Vicdanlı çocuklar vicdanlı annelerin babaların elinde şekillenecektir. Nasıl bir ağaç bakımı yapıldığında meyve verir, neslini devam ettirirse, bin bir istidat ve kabiliyetle dünyaya gelen çocuklar daha fazla hassasiyet ve bakım ister. Çocuklarının bedenlerini, sağlıklı gelişimlerini ve gelecek hayatlarını titizlikle düşünen anne babalar onların kalbî, ruhî hayatı için de belki daha hassas bir şekilde üzerlerine titremeleri gerekecektir. Anne ve babalar çocuklarına sahip çıkıp, onların vicdan mekanizmalarını, his, irade, zihin eğitimleriyle harekete geçirirse, dünyada ve ahirette şefaatçi evlâtlara kavuşacaklardır. Aksine onu insanî duyguları ve melekeleri itibariyle ihmal ederlerse, cemiyetin içine muzır haşereler salmış olacaklardır.
Anneler ve babalar kendi vicdanlarını inkişaf ettirirken hâl ve kalleriyle çocuklarının vicdan oluşumlarına rehberlik ederler.
Hastalıklı vicdan sahibi olan anne ve babalar bu anlamda çocuklarına büyük zararlar verebilir. Tutarsız söz ve davranışlar içerisinde yetişen çocuklar yarınki hayatlarında, tutarsız ve hasta vicdan sahipleri olarak cemiyete atılacaklardır. Hayatın içinde görmezden gelinen, “aman bir şey olmaz” denen küçük küçük ayrıntılar çocukların dünyasının şekillenmesinde hiç de küçük ayrıntılar olmayacaktır.
İyiyi kötüden, haklıyı haksızdan, değerliyi değersizden ayırabilen buradan hareketle yüksek değerlere ulaşan bir insan yetiştirmek temelde anne ve babaların vereceği vicdan eğitimi ile mümkündür.
Bugün cemiyet hayatına bakıldığında akıl sağlığı yerinde fakat vicdan problemi yaşayan birçok insan görmekteyiz. Yine iradesini ve hislerini yanlışta kullanıp, hem kendi vicdanını hem de umumun vicdanını yaralayan nice insan bulunmaktadır. Akıl gibi bir nimeti zalimiyet aracı olarak kullanan, iradesini ve hislerini aldatma, hile, şiddet, hırs, haset gibi menfî duygularda kullanan insanların çocukluklarına bakıldığında ciddî anlamda vicdan eğitiminde boşlukların olduğu görülecektir.
Küçük yaşta şiddete maruz kalan, hesaba alınmayan, horlanan, ilgisiz ve şefkatsiz büyüyen bir çocuk, ileriki yaşlarda vicdan mefhumundan yoksun olarak potansiyel bir suçlu olabilecektir.
Vicdan, ahlâk eğitiminin en etkili araçlarındandır. Aynı zamanda bir iç kontrol mekanizmasıdır. Böyle vicdan hem ahlâkî davranışlardaki tutarsızlıklardan kurtarır, hem de dışarıdan bir kontrol olmadan da ahlâklı davranmayı sağlar.
Çocuğa, meşrû daireyi, mahremiyet alanlarını ilk öğretecek anne ve babasıdır. Bu yüzden önce anne ve babanın meşrû daire sınırlarını çok iyi bilmesi ve yaşaması gerekir. Yanlış inançlar, yetersiz eğitim, kötü arkadaşlar, alışkanlıklar ve medya vicdanların bozulmasında en önemli etkenlerdir.
Vicdanların tercihlerinde, hükümlerinde aldanmaması, yanlışa düşmemesi için dinin desteğine ihtiyaç vardır. Vicdan İlâhî bir kaynaktan beslenmeli ve Yaratıcısına dayanmalıdır. Ancak böyle gelişen bir vicdan hayır ve şerrin, hak ve batılın, iyi ve kötünün ölçücü olacaktır. Gerçek anlamda dinî ve ahlâkî derinliği olan insanların en küçük bir merhametsizlik karşısında üzüldüklerini, buna karşın ahlâksız, zalim, canavar ruhlu insanların üzücü hadiseler karşısında hiç merhamet kırıntısı taşımadıklarına çokça şahit olmaktayız.
Kalp penceresinden marifet delillerini müşahede eden bir insan dünya üzerinde hiçbir merhametsizliğe, zulme razı olmayacaktır. İşte böyle vicdanların eğitimi ailede başlar. Çocuk dinî ve ahlâkî değerleri öğrenip, benimsedikçe, kötü olana tepkisi arttıkça, vicdanı da o ölçüde gelişecektir. Doğru-yanlış, haklı-haksız fikirleri ile Allah inancı birleştirilip, Allah sevgisi çocuğun kalbine yerleştirilirse, vicdan sağlam temeller üzerine oturmuş olacaktır.
Öncelikli yaklaşım çocuğa özdenetim kazandırmak ve bunun için de ne yapıp yapmayacağını açıklamak ve çocuğa yol göstermektir. Uygulanması istenilen kuralların sebepleri ve sonuçları anlatılmalıdır. Risâle-i Nur’un kullandığı bir metot olan, imanın içindeki lezzeti hazır zamana getirmek, çocuk terbiyesinde davranış kazandırırken kullanılması gereken bir düstur olmalıdır.
İkinci adımda ise, çocuğun olumsuz davranışlarına tepki göstermek yerine olumlu davranışları takdir etmek, olumluyu pekiştirmektir.
Ayrıca çocuğa kazandırılmak istenen doğru davranışların onun dünyasında benimsenip, kimselerin olmadığı yerlerde de doğruyu seçebilmesi için irade kuvvetlendirici eğitim vermek gerekir. Bunun için itaat duygusunu geliştirmek, söz dinlemesi ve en önemlisi küçük yaşlarda ibadete alıştırılması iradesini güçlendirecektir. Zamanla çocuk kendi tercihlerinden ve iradesinde oluşan içine sindirdiği bir ahlâk anlayışı ve dünya görüşüne ulaşacaktır. Anne ve babaların görevi rehberlik etmek, temel oluşturmak, çocuk ruhlarına şefkatle ahlâk tohumlarını ekmektir.
Benzer konuda makaleler:
- Çocuğun en birinci hocası annesidir
- Çocuklarımız herşeyi hak ediyor mu?
- Çocuk masumiyeti kaybolmaya mı başladı?
- Kısa yoldan başarılı çocuk eğitimi
- Çocuklarda din eğitimi
- Elinizi vicdanınıza koyun!
- Çocuk istismarları ve mahremiyet eğitimi
- Baba olmak değil, Babalık yapmak zor
- Çocuklarımız çiçeklerimizdir
- Şehir vicdanı öldürüyor mu?
İlk yorum yapan olun