Çocuklarda din eğitimi – 2

alt

Yapılan araştırmalarda çocuklar dünyaya gelirken rûhen inanmaya elverişli, dinî inanca yatkın ve yetenekli olarak doğdukları ortaya çıkmıştır.

Allah’a inanmaya hazır ve meyilli olan çocuk bunun için yeterli istidat ve kabiliyetlerle dünyaya gözlerini açmaktadır. Ancak bu potansiyelin, alâka ve temayülün teşvik edilmesi, uyandırılması gerekir. İşte anne ve babaya ve daha ileri aşamada toplum ve devlete düşen şey, bu kabiliyetlerin inkişafına rehberlik yapmak ve geliştirilmesine zemin hazırlamaktır.

Dinî inancın yani bir Allah’a bağlanmak ve dayanmanın çocuğun ruhsal dünyasında olağanüstü etkileri bir gerçektir. Çocuk, inancı sayesinde kendini güçlü ve güvende hissedecektir. İnancın kazandırdığı özgüven, cesaret ve şahsiyet gelişimini başka hiçbir eğitim kazandıramayacaktır.

Çocuğun dinî inancının tohumları öncelikle en yakın çevresi olan annesi ve babası tarafından atılır. Çocuk başlangıçta kendisine anlatılanları hiç düşünmeden, itiraz ve şüphe etmeden kabul eder. Hatta bazen kendisine anlatılmasını dahi beklemeden inançla ilgili sorular sorar. O bunların cevaplarına inanacağı için sormaktadır. Burada yetişkinlere düşen görev, onlara sağlam, doğru ve yaşına uygun, anlayacağı bir dil ile bilgiler verebilmesidir.

Çocuğun dinî inanca olan meyli fıtrî bir süreçtir. Dolayısıyla buna engel olmaya kalkmak, çocuğun fıtratına, istidat ve kabiliyetlerine karşı işlenmiş bir cinayettir. Bu cinayeti kimi zaman cehaletle anne ve babaları yapmakta, kimi zaman da devlet yanlış eğitim politikalarıyla yapmaktadır.

İnanma ihtiyacı çocuğun temel ihtiyaçlarından biridir. Çünkü çocuk büyüme sürecinde gerek bitmek bilmeyen merakı ve her şeyin aslına yönelik soruları, gerekse ruhen sınır tanımayan arayışları aslında dinî bir hazırlık anlamındadır. Önceleri farkına varılmadan yapılan bu hareketler, sorular, arayışlar zamanla daha şuurlu bir hal almaktadır.

Çocuklar için Allah’ın varlığına inanmak gerçek bir sığınak, dayanak ve emniyet kaynağıdır. Çünkü her şeyi yaratan, her şeye gücü yeten, istediğini istediği gibi yapan, istediğine veren, istediğini bütün kötülüklere ve tehlikelere karşı koruyan, duâları kabul eden O’dur.

Önceleri şuursuz bir acziyet ve zafiyet hissi, daha sonra şuurlu bir hissedişe, bu da nokta-i istinat ve istimdadı bulmaya yönelten bir süreçtir. Çünkü hadsiz ihtiyaçlarını ve hadsiz düşmanlarını hissettikçe, dayanacak ve sığınacak tek gücün Allah olduğunu anlayacaktır. Zaten bu da çocuğun şuurlu bir imanı yaşama sürecidir.

Çocuklar kendilerini güçsüz, çaresiz, eksik, güvensiz hissedişlerini önceden farkına varmadan yaşarlarken, yaşları büyüdükçe şuurlu bir şekilde hissederler. Onlar bu hislerinden memnun değillerdir. Bu yüzden güvensizliğini, çaresizliğini ve güçsüzlüğünü telâfi etmek isterler. İlk yıllarda bu ihtiyacı anne ve babasıyla giderir. Fakat anne ve babasının da geçen süreçte kendi ihtiyaçlarını, çaresizliğini tam karşılayamadığını fark eder. Bu keşif aslında doğru adrese giden bir süreçtir. Yani asıl dayanacağını ve sığınacağını arama ihtiyacı ortaya çıkar. Çocuk bunu Allah inancı ile yakaladığını öğrenince orada karar kılar.

Çocuk Allah’a isteyerek ve samimiyetle bağlanır ve güvenir. Bu basit bir bağlanış değil, mânâsı ve değeri olan bir bağlanış ve güveniştir. Bunun için çocuğun inancı her zaman ihlâslıdır, samimiyet ve sadakat içerir. Böylelikle çocuk Allah’a inanmakla kendini O’nun güçlü koruyuculuğu altında hissederek, hayata daha emin, daha ümitli ve mutlu bir şekilde bakabilecektir. Çünkü o her derdinde, her beklentisinde Allah’ı yanında hissedecektir.

İşte çocuğun bu noktaya gelmesi için anne babanın öncelikle çocuğun bu ihtiyaçlarını karşılaması ve doğru rehberlikte bulunabilmesi çok önemlidir. Önceleri çaresizliğini ve güvenme hissini annesinin kucağında, babasının kollarında hissetmeyi öğrenen bir çocuk, daha sonra bu duygulardan esas kaynağa geçişi daha kolay yapacaktır.

Fazla korumacı anne ve baba tutumları da, ilgisiz anne baba tutumları da çocuğun doğru inancı bulmasına engel olacak yanlış tutumlardır. Zira fazla korumacı anne baba çocuğun acziyet, çaresizlik ve güven hissedişlerine engel olmakla bu süreci tıkayacak, ilgisiz anne babalar da çocuklarında bu hislerin gelişmesine tamamen engel olacaklardır.

Hâsılı, çocuk inanmak ister ve inanır. Çünkü yaratılışında bu vardır. Çocuğun Allah’a olan inanmak isteği fıtrîdir ve bir ihtiyaçtır. İhtiyaç ise, daima doyurulmak ister. İçten gelen bir arzu ile Allah’ı çeşitli yönleri ile daha çok kavramak, anlamak sürecine girer ve bu dinî hayatın inşası demektir. İşte çocuğun bu istek ve ihtiyacı doyuruldukça kendine güven duyar. Bu, onun Allah’a duyduğu güvenden kaynaklanır.

Çocuk, sadece Allah’a merak ve ilgi duymaz. Zamanla duâ etme, namaz kılma, ahiret, melek, şeytan, cennet, cehennem, haram, helâl gibi konular da ilgi alanına girmeye başlar.

Çocuğun dinî eğitimi tedricen başlayıp ve uzun süren bir dinî hazırlığı gerektirir. Bunun da başında dinî bilgilerin öğrenilmesi gelir. Çocuğun dinî bilgileri ve denemeleri zenginleştikçe bu alışkanlığa dönecektir. Zaten anne ve babaların istediği de şahsiyetli, özgüveni yerinde, haramı helâli bilen, zulmetmeyen, haksızlık yapmayan, merhamet eden, kimseye zarar vermeyen evlâtlar yetiştirmektir. İşte bunun yolu, yöntemi belki de tek şartı çocuklara içi dolu bir dinî eğitim vermekten geçer. Zira ne ekersek onu biçeceğimiz muhakkaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*