Çocuklarımız için Üstad Bediüzzaman ve şaheseri

alt

Yarınımızın büyüklerinin “Hoca Dede”si Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’ni “çocuklara tanıtmak ve sevdirmek” gayesiyle hazırlanan bir biyografi.

İlk olarak Şubat 2002’de piyasaya çıkmış olan kitap, 29 kısa yazıdan müteşekkil.

Yazıların kısalığı elbette çocukların hassas psikolojik yapısının nazara alınmasından kaynaklanıyor. Bilindiği gibi, çabuk sıkılan ve dikkatini uzun müddet bir konuya teksif edemeyen çocuklar için hazırlanan kitaplarda “kısa yazı” metodu tatbik edilmekte. Hâliyle, işbu eserin hacmi de küçük tutulmuş…

Üslup da çocukların anlayacağı tarzda basit ve sade: Günümüz Türkçe’siyle kısa cümle ve paragraflar…

Muhtevaya gelince, şunlar söylenebilir:

Yayınevince hazırlanan “Takdim”de de denildiği üzere, “hayata hazırlanmakta olan çocuklar, karşılarında, örnek bir hayatı yaşayan önder kişilikler bulmalıdır. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri [de], çocuklarımıza örnek gösterilebilecek büyük şahsiyetlerden biridir. Onun hayatı, nesillerin idrakinde, tarihin kayıtlarında; düşünceleri, yaşayışı, eserleri ile, ‘kâmil bir insan/müttaki bir mümin/gerçek anlamda bir idealist’ olarak yerini almıştır.” (s. 7)

Dolayısıyla muhteva, Üstad Bediüzzaman’ı çocuklara “kâmil/müttaki/idealist bir insan,” kısacası “örnek bir şahsiyet” olarak tanıtmak çerçevesinde şekillendirilmiş; ki zaten kendisi, dost düşman herkesin takdir ve teslim ettiği/edeceği üzere, öyle birisi. Ciddi ve dikkate değer, aleyhte propagandanın bugüne kadar yapılamayışı—ki yapmaya kalkışanlar ânında cevabını almışlardır— hakkında anlatılanları “hayatı gibi” doğrulamış oluyor her hâlde…

Müellif ise “Ön Söz”ünde, Bediüzzaman ile çocuklar arasındaki bağa vurgu yapıyor. Şöyle ki:

“Çağımızın büyük düşünürlerinden olan Said Nursî’yi çocuklar iyi tanımalıdır! Çünkü Üstad’ın çocuklara karşı çok özel bir sevgisi ve yakın ilgisi vardır. Bunu gösteren olaylardan birisi şu şekilde anlatılmaktadır:

“Bir gün [Afyon] Emirdağ’da gezinirken çevresine 25 civarında çocuk toplanmıştı. Üstad, yanındakilerden birisine: ‘Çocuklara söyle, n’olur bana dua etsinler! Çocukların duası Allah katında makbuldür.’ demişti. Üstad’ın bu isteği çocuklara iletilince şöyle dua etmişlerdi:

“’Allah’ım, Hoca Dede’ye şifa ver, onu iyileştir!’

“Bediüzzaman Said Nursî, ömrü boyunca, yarının çocuklarına güzel eserler bırakmak için çabalamıştı. Bu çabası sonuç vermiş, ‘Risale-i Nur’ adını verdiği eserler ortaya çıkmıştı.

“Üstad bir mektubunda, ‘Risale-i Nur’un fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi olacak, başta masum çocuklardır.’ demekteydi.(…)

“Bediüzzaman’ın şanlı hayatı, çocuklar için ibret verici sahnelerle doluydu.(…)” (s. 9-10)

Anlaşılacağı üzere, Üstad Bediüzzaman ve şaheseri Risale-i Nur Külliyatı’nı çocukken keşfedebilenlerin hem dünyası, hem de ahiretleri inşaallah kurtulmuş demektir. Bunun canlı şahitleri olan herkes, Üstad’ı ve şaheserini küçük yaşlarında iyi ki tanıdıklarını büyük bir saadetle belirtiyor, ona dua ediyorlar!

Eserde Üstad’ın doğumundan vefatına kadarki hayatı, belli başlı konu başlıkları üzerinden anlatılıyor. Her bir mevzuda âdeta onun bir hususiyetine atıfta bulunuluyor.

Bunlardan biri olan ve “Üstad nasıl bir insandı?” sorusuna cevap teşkil eden aynı başlıklı yazıyı—müsaadenizle—kısmen buraya alalım:

“Üstad kişisel çıkar peşinde değildi. Hapishanede bile sürekli dua ve ibadet ile, Risale-i Nur’la meşgul olurdu.

Kimseyi incitmezdi. Çok iktisatlıydı. Az yerdi, az harcardı. İsraftan kaçınırdı. Alçak gönüllüydü. Karşılıksız hediye kabul etmez, minnet altında kalmazdı.

Yanına gelenlere şöyle derdi:

Bana bağlanmayınız, Risale-i Nur’a bağlanınız. Ben âciz bir insanım; kusurlarım var. Risale-i Nur, Kur’an’ın malıdır, ona bağlıdır; o size yeter.’

Gece namazlarına kalkar, geceleri uzun uzun ibadet ederdi. Abdestsiz durmazdı.

Üç aylar girdiğinde Kur’an cüzlerini paylaştırır, her gün hatim indirilmesine özen gösterirdi. Ramazan’da on beşinci günden sonra geceleri uyumazdı.

Temiz havada gezinmekten hoşlanırdı.

Buz gibi soğuk günlerde, mum ışığında, geceleri ibadet edip dua ederdi.

Tertemiz giyinirdi.

Evini her gün mutlaka havalandırırdı…” (s. 113-114)

Ne dersiniz, üstteki iktibasta anlatılanlar, Allah’ın (cc) veli bir kulu ve bir Peygamber (asm) âşığına yakışacak ölçüde “kulluk, ahlak ve nezahet” ile dolu bir hayata işaret etmiyor mu? Üstelik, Deccal’ların çağında “şimşekleri” üzerine çektiği hâlde davasından bir milim taviz vermeden…

İlgili yazının devamında ise, Üstad’ın peygamberane ahlakını aksettiren anekdotlar var ki, onları da okuyucularımızın dikkatine arz ediyoruz.

Ve küçük notlarımız:

* Sayfa 60’ta mükerrer satırlar (ilk beş satır) var maalesef…

* Bazı yanlış tarihlemelerle karşılaştık. Örnek 1: Üstad, Barla’da 8,5 sene (s. 64) ya da 9 yıl (s. 96) değil, 7,5 sene kalmıştır. Örnek 2: “Gençlik Rehberi” muhakemesiyle ilgili olarak İstanbul’a dönüşü 27 sene (s. 92) değil, 26 yıl aradan sonradır. Örnek 3: Barla’ya dönüşü de 20 sene (s. 96) değil, 19 yıl sonradır…

Sonuç olarak, ilköğretim talebelerine yönelik, mümkünse her çocuğumuza ulaştırılması lazım gelen başarılı bir kitap.

CANIM ÜSTADIM

Yazan: Taha Çağlaroğlu Sayfa Sayısı: 120 Ebatları: 13,5×19 cm Türü: Biyografi

Yayınlayan: Yeni Asya Neşriyat Yayın Tarihi: Mart 2010 (4. baskı)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*