Çocukluğumuzun bayram hatıraları

Gazetemizin Ramazan sayfasında, çocukluk günlerimizden başlayarak, yarım asırlık Ramazan hatıralarımızı paylaşmaya çalıştık.

Eee, bunun bir de bayramı olmalı değil mi? O Ramazan hatıralarının bayram hatırası olmaz mı? Elbette olur. İşte bu yazıda, aklımızda kalan çocukluğumuzun bayram hatıralarını anlatalım sizlere:

Çocukluğumuzun geçtiği eski Ankara’da, eski mahallemizde çok güzel bayram hatıralarımız olmuştur. Şehirde doğup büyüdüğümüzden, köy hayatımız olmamıştı. Ama eski mahallemiz bizim adeta bir köyümüz gibiydi. Mahalle sakinleri birbirini hem iyi tanır, hem de iyi komşuluk münasebeti yapardı.

Bayram sabahı, babamızın annemizin, aynı yerde oturduğumuz anneannemizin, teyzelerimizin ve dayımızın ellerini öptükten sonra, mahalle komşularımızla bayramlaşmaya, onların ellerini öpmeye giderdik. Önce tabiî, annemizin bize aldığı bayramlıklarımızı bir güzel giyer, sonra tura başlardık. Komşularımızdan da tanıdıklarımıza giderdik. Bizim geldiğimizi gören komşu amca ve teyzelerin ellerini öpünce, bize bayramlık olarak; bazısı para, bazıları da, fındık-fıstık, lokum, şeker gibi yiyecekler (o yıllarda çikolata her evde bulunmazdı) verirler, bazıları da mendil verirdi.

Ama bizi en çok cezbeden ve sevindiren, tabiî işin para kısmıydı. Para veren komşularımız azdı. Biz de orayı bildiğimizden, bayramlaşmaya yeni çıkan arkadaşlara; “Koşun Mehmed Amcaya gidin! O para veriyor” diye onları da oraya sevk ederdik. O zaman tabiî para kıymetliydi. Miktar olarak da, genellikle, sarı veya bakır 5 ile 10 kuruş verirlerdi. 25 kuruş veren olduğu zaman nasıl sevinirdik. Sarı (bu paranın üzerinde hiç resim yoktu. Sadece ay yıldız vardı. Ondan dolayı da, Üstadın üzerinde taşıdığı tek paranın o olduğunu öğrenmiştik), bir de beyaz 25 kuruş verirlerdi. Şimdi o paralar gözümün önüne geliyor da, hepsi antika ve müzelik olan o paraların şekillerini gayet iyi hatırlıyorum. Şimdi onları bir anlatmaya başlasam, her halde bizim kuşak çok duygulanır…

Tırtıllı on para, delikli bir ve iki buçuk kuruş (ona “yüz para” da denirdi; kırk para bir kuruştu o zaman) deliksiz olan bir kuruş sarı ve bakır on, yine beyaz ve sarı yirmi beş kuruşlar… Bir lira ve iki buçuk liralar. Tabiî kâğıt paralar da vardı. En küçüğü iki buçuk lira olan kâğıt paraların en büyüğü zannedersem o zaman yüz liraydı. Sonra memleket, 1960 senesinde başlayan ihtilâllerle beraber, istikrarsızlığa sürüklendiğinden, bin liraya kadar çıkan banknotlar olmuştu. Şimdiki en büyük para, o zamanın iki yüz milyonu.

Neyse, biraz nostalji yapıp, paralara daldığımız bu hatıradan çıkıp, yine bayram hatıralarına biraz daha devam edersek; bayram gezmelerimizden sonra, bizim evimize gelen misafirler olunca, nasıl sevinirdik. Onlara kolonya, şeker ikram etmeyi çok severdik. Tabiî, onlardan da, bize harçlık verenler olursa, ayrıca ona da sevinirdik.

Biz de ailece bayram ziyaretine gitmeden önce annemiz evde bize sıkı tenbihlerdi “Yavrum, yaramazlık yapmayın, oturduğunuz yerden kalkmayın v.s“ gibi.
Bayram bittiğinde ise çocukluk saikasıyla çok üzülür, bir dahaki bayramın ne zaman olacağını sorardık annemize. Bunlar çok tatlı hatıraların olduğu günlerdi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*