Çok bilmek marifet değil

Geçmişten bu güne iman Kur’ân hizmetlerinde takdire şayan hizmetlerde bulundukları halde, hatta istifadeye sundukları eserleriyle okuyucunun gönlünde yer edindikleri halde; nice yazar ve çizerlerin sonradan hangi sebeplerle başka kulvarlara, savrulduklarına bu güne kadar maalesef hep şahit olduk.

Hatta bunlardan bir kısmının camia içinde iken de meşveret kararlarının ötesinde ferdî hareketlere yönelerek birlik ve beraberliğe zarar verdiklerini görüyoruz.

Kendilerinde var olan bazı meziyet ve istidatların birer ikram-ı İlâhî olduğunun farkında olmayan bu hadimler tevazu ile camia ile beraber hareket etmeleri gerekirken; tam tersine çevrelerinden hep bir iltifat hissine kapılarak bazı ihtilâf ve iftiraklara sebep olduklarına şahit olduk.

Devamlı vitrinde olmayı alışkanlık haline getiren bu hadimlerin bir çoğu belki de farkında olmadan benlik, enaniyet ve gururun tuzağına düşerek kudsî hizmetlere bilmeden zarar verdiler.

Hadimlerin bu gibi tuzaklara düşmemeleri için saymakla biteremeyeceğimiz onca meziyetlerine, istidat ve kabiliyetlerine rağmen; “ben üstad değilim: ders arkadaşınızım. Ben bir kuru çubuk hükmündeyim.. Ben nefsimi terbiye etmemişim.. Ben kendimi beğenmiyorum..” gibi tevazu ve mahviyet dolu ifadelerle kendini gizleyen Üstad, talebelerine de; “bir meziyetiniz varsa, hafa türabında kalsın..” gibi dikkat çekici ikaz ve tavsiyelerde bulunuyor.

Üstadın bu tavsiyelerine kulak veren şakirtlerin çoğu herhangi bir iftiraka sebep olmadan, istikametle hizmet ettiklerine şahit olurken; Üstadın bu duruşunu dikkate almayanların istemeyerek de olsa Nur hizmetlerine perde olduklarını maalesef görüyoruz.

Belli meziyetlere, göze çarpan kabiliyet ve istidatlara sahip bazı hadimler her nedense böyle savrulmalara düçar olurken, görünürde öyle gıpta edilecek bir özellikleri bulunmadığı halde, fakat tevekkülleri ve teslimiyetleri kavi çoğu hadimlerin ömürlerinin sonuna kadar cemaat ile beraber, geçici rüzgârlara kapılmadan istikrarlı bir şekilde hizmetlerine devam ettiklerine şahit olduk. Bu nasıl oluyor derseniz; Hz. Peygamber (asm) “bildiğiyle amel edene Allah (cc) bilmediğini de öğretir” buyuruyor.

Bir gün Molla Hamid Ağbey; “Üstadım bana istediğim şekilde duâ etmiyorsunuz..” serzenişte bulununca Üstad da, nasıl bir istediğini sorar. Molla Hamid Ağabey; “Okuduğumu anlamayı, ezberine alarak ilim sahibi olmak için duâ istiyorum..” diyor. Üstad da “Âlim mi olmak istiyorsun” deyince Molla Hamid “evet” der. Üstad; ilmin senin hakkında hayırlı olduğunu nereden biliyorsun? Molla Hamid; “İlmin hayırsızı olur mu?” Üstad, herşeyin hayırlısı hayırsızı olur. Birinci Cihan Harbi’nden önce ilmiyle gururlanıp dalâlete giden birini hatırla diyerek kardeşim sen kendi hakkında hayırlı olanı iste diyerek Molla Hamid’i ikaz eder.

Evet çok bilip de gurur ve kibir tuzaklarına düşüp sıkıntılara sebep olmaktan ise; az bilip, mahviyet ve tevazu içinde istikametle hizmetlere devam etmek daha evlâ daha isabetli olsa gerek.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*