Çok önemli bir çağrı!

Günah; dinen yasak hal, tavır, tutum, duygu, durumdur. Günlük hayatın içinde irili ufaklı pek çok günah var. Küçük olup, günbegün büyüyen günahlar da var. Kimi de sinsice, hiç görünmeden ilerliyor.

Tabiî ‘günah’ deyince, nefis hemen kendisini şöyle bir kenara çekip, korumaya alıyor. Sanki kusurdan arınmış gibi bir yerde tutuyor kendini.

İnsanın sorumluluğu, takvası, imanı, ilmi arttıkça günahlara karşı titizliği, iyiliklere karşı meyli de artar. Bu konuda ölçü; Cehenneme gidecek birisinden bahsedilse, acaba ben miyim diye korkmak, Cennete girecek birisinden bahsedilse de acaba ben miyim diye sevinç duymak. Yani havf ve reca dengesi.

En kötüsü de, ömrünü manevî ortamlarda tüketip de, camilerde, cemaatlerde, faaliyetlerin, hizmetlerin içinde geçirip de, ama yine de kaybedenlerden olmak. İşte bu tam bir acınacak, iflâs halidir.

Tarlayı hazırla, ek, bekle, filizlensin, büyüsün, başak versin, topla, harmanla ve sonra ver ateşi altına ve bütün harmanı yak. Bu olacak şey midir?

Böyle durumlara karşı tedbir almak lâzımdır. Kocaman kavanozun içine bir damla pislik düşse o kavanozdaki suyun mahiyeti değişiyor. Amellerle günahların ilişkisi de böyle değil midir?

İnsan kolay kaybetmemeli kazançlarını. Bütün bir ömür emeğini, alın terini bir çırpıda yakmak aklın kabul edeceği bir şey midir?

Bütün emekleri, çabaları günahlar yiyip bitiriyorsa, o zaman bu günahları tanımak, onlara karşı tedbir almak, onlardan korunmak gerekmez mi?

En kötüsü de, artık bazı günahların günahmış gibi gözükmemesidir. Sinsice sevapları yiyip bitirmesidir. Günahlarıyla barışık olmak, ne gariptir.

Her türlü ekranda, masum gibi gözüken internet sayfalarında kim bilir nice günah manzarasına artık aşina hale geldik. Sayfaların sağına soluna konulan haram görüntüler artık dikkatimizi bile çekmez hale geldi. Kötü olan da bu.

Oysa günaha karşı duyarlı bir insanının bu haram görüntüler dikkatinden kaçmaması lâzımdır. Hatta onun orada olduğunu bilmek, günah sergilediğini bilmek, ama şuurlu bir şekilde ona bakmamak vacip bir ibadet hali değil midir?

Ama orada o var ve artık onun varlığı bile senin dikkatini çekmiyorsa, işte problem budur; ülfet oluşmuştur, günah artık korkunç olmaktan çıkmıştır.

Herkesi günahlarına karşı dikkatli olmaya, uyanık durmaya çağırıyorum.

Herkes günahını bilmelidir. En çok kaybettiği noktayı, kendisine darbenin nereden geldiğini bilmelidir. Düşmanın bilinmesi, galip gelmeyi kolaylaştırır.

Yaptığı gıybeti, artık gıybet olarak bile görmeme hali, onu rahatsız etmeme hali ne kadar acıklıdır. Yapılan bir gıybet, dinleyenin vicdanında da bir ‘cızzz’ oluşturmuyorsa, vah o dinleyenin de haline.

Herkes günahıyla tanışmalıdır. Daha çok diliyle mi, eliyle mi, kulağıyla mı, aklıyla mı, hayaliyle mi günah işliyor bilmelidir?

Günahı bilmeden tövbe bile tam anlamlı olmaz.

Nerede hata yaptığını bilmeyen, neye özür dileyeceğini de bilemez.

Şu an şikâyetçi olduğumuz konularda bizim de günahımızla bir katkımız yok mudur? Allah’a karşı sorumlu olacağımız nokta da burası değil midir?

Herkesi, iki dünya saadeti için, kendi büyük savaşını kazanmak anlamı taşıyan, günahları ile tanışmaya ve onlara karşı kendini korumaya çağırıyorum.

Herkesi, nefsini korumaya geçmeden, günahını nefsinde itiraf ederek, istiğfar ve istiaze ile, günahlarını yok etmeye dönük adımlar atmaya ve dünya ve ahiret kurtuluş savaşını başlatmaya dâvet ediyorum.

Hani uçağın kapılarını kapatmadan yetişemeyen yolculara yaptığı son çağrı vardır ya, işte bu da böyle bir şey.

Kapılar kapanınca atacağınız adım anlamsız kalabilir.

‘Günahlara veda’ niyeti bile, günahların affedilmesine vesile olabilir.

Birileri için bu son çağrı olabilir!

Sebahattin Yaşar

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*