Covid-19 virüsü, biyolojik bir savaşın ilanı mıydı?

Peşinen ifade edelim, başlığımızın ihtiva ettiği mana bize ait değil…

2020’nin Aralık ayından bu yana, zaman zaman corona hadisesi “BİYOLOJİK SAVAŞ” kelimeleriyle birlikte kullanıldı. İlk kullananların başında, George Walker Bush’un danışmanı ve neocon ekibinin hızlı delikanlısı Dr. Richard Hatchett geliyordu. Bildiğiniz üzere, bu cephenin önemli adamı, yine neoconların yardımıyla Coalition for Epidemic Preparedness İnnpovations’un (CEPİ) başına getirildi. Yani küresel düzeyde “Aşı Yatırımlarını Koordine Eş Güdüm Başkanlığına” yerleştirildi. NATO ile alâkalı sayfalara girdiğinizde, Avrupa Savunmasını konu edinen dijital sayfalarda da “Savaş” kelimesiyle karşılaştık. Bu hususta Süd Deuche Zeitung’dan Hanna Carisus’un, 28 Temmuz 2018’de çıkan makalesini okuyucularımıza tavsiye edebiliriz. Fakat doğrusu, yukardaki başlığı seçmemizin sebebi, Kuzey Almanya’da Chemnitz şehrindeki önemli bir hastahanenin başhekiminin, binasının tepesinden intihar etmek üzere iken, atlamadan önce geride bıraktığı mektubundaki, “Biyolojik savaş” iddiası oldu. Bill Gates’in son zamanlardaki finansesiyle gündeme gelen önemli medya kuruluşlarının ajansları, bu mektubu ve haberi ”aşı karşıtları ve corona yalancılarının propagandası olarak” lanse etseler de, artık mızrak çuvala sığmıyor…

İnşaallah yazımızın başlığı, doğru bilgilerimize zarar vermez. Korona salgınını ve alınması gereken tedbirleri konuşmuyoruz. Şeffaf ve ilim adamlarımızca takip edilen aşılara da karşı değiliz. Virüsün Wuhan Viroloji Enstitüsü’nde hazırlandığı hakikatinin, artık icma mesabesine çıktığını da biliyoruz. Bu virüs üzerinde çalışma yapan ekip hakkındaki araştırmaları engelleyen Amerika’daki neocon-neoliberal ittifakı ile Çin Komünist idaresinin bu büyük pandemiden sorumlu olduklarını da yazarak geliyoruz. DSÖ’nün başındaki Habeşistanlı Marksist Ghebreyesus’un mahiyetini okuyucularımız bildiklerinden, bu uluslar arası teşkilâtın bünyesindeki yapılanmalar ve örgüt üzerinden dünyaya dağıtılan global rüşvetleri de duymuşlardır. Bu çerçevede, DAVOS ekibinin vazifelendirmesiyle sahneye çıkan meşhur Silikon Vadisi zenginin vakfınca finanse edilen meşhur medya kuruluşlarının listeleri de yayınlanmıştı..(https://philanthropynewsdigest.org/news/gates-foundation-viacom-partner-to-insert-educational-messages-into-television-programming). Hem Avrupa’da ve hem de ABD’de önemli medya guruplarını, internet medyasını ve hatta sosyal medyayı besleyen bu malûm zenginlerin dünya gıda zincirine, ilâç sektörüne ve bilhassa “salgın ile mücadeleye” duydukları ilgilerinin hikmetini araştıran çok hür gazetecilerin varlığından, herkes haberdar olmayabilir. DSÖ ile belli ülkelerin sağlık politikaları arasındaki “uyum koordinasyonunu” temin edenleri de taakip etmek durumundayız. Ve bilhassa bu global hegemonya peşinden koşan zenginlerin düşüncelerine zıt mahiyette yazan ve çizenlerin karşılaştıkları muamele de burada nazara alınmalı, değil mi?

Demokrasinin, şeffaflığın, global murakabenin, adaletin ve insanî değerlerin hiç, ama hiç nazara alınmadığı şu süreçte olup-bitenleri aynı çerçevede değerlendirdiğimizde; gizli bir savaşın bütün özellikleriyle karşı karşıya geldiğimizi hissediyoruz. Ayrıca, söz konusu “global hegemonyacı güçlerin” geçtiğimiz Amerikan seçimlerindeki ittifakları, corona meselesini Çin’de çözmek isteyen Trump’a karşı girişilen linç kampanyaları ve yerine gelen Kamala Haris ekibinin hem Çin ile ve hem de DSÖ ile kesilmiş münasebetleri “en güzel ve özel” eski konumlarına döndürmeleri, covid-19 salgının, belli bir mücadelenin işaret fişeği olduğu anlamına da gelir kanaatindeyiz. Bu çerçevede Biden’ın blöfleri ve Pekin KIŞ OLİMPİYATLARINI protesto girişimi de fos çıkınca, koronacıların elleri iyice güçlenmişe benziyor.

Alman asıllı Chemnitz şehir Hastahanesinin başhekimi Thomas Jendges’in intiharı, dünyayı bekçisiz zannederek insanlığın hem canıyla ve hem de malıyla istedikleri gibi oynayanlara karşı, önemli bir savunma hattı olacağı kanaatindeyiz. Başta Almanya olmak üzere İskandinavya’yı ve dolayısıyla AB’ yi tamamen kontrolümüze aldık, diyen karşı cepheye, Birinci Avrupa’nın artık harekete geçeceğinidüşünmek, inşaallah hayali bir beklenti değildir. Korku, rüşvet, dezenformasyon, ifsad ve iğfal ile ancak belli bir yere kadar gelebileceklerini ve hakikatin üzerine gerdikleri yalandan örtülerinin, zamanın rüzgârlarıyla nasıl uçuştuğunu kendileri de görecekler. Tıpkı 11 Eylül ile hayal ettikleri BOP gibi… İşte Arap Birliği… Onların ölüme mahkûm ettikleri SURİYE’yi nihayet Cezayir’deki toplantıya dâvet ediyorlar… Nereden nereye…

Bir nokta daha kaldı. Bilim ve teknolojinin insaniyet ve semavî din düşmanlarının elinde “öldürücü silâhlara” dönüşümünü dünyamız çokça yaşadı. Demokrasi, hürriyet düşmanı ve müstebit idarelerin kontrollerinde yapılan deneyler, mutasyonlar, fıtri genlere müdahaleler, üretilen virüsler ve onları bahane ile salgınlara müptelâ insanlara zerk edilen sahte aşılar ve daha neler neler… Yine bu çerçevede, önceki yazılarımızda değindiğimiz Pekin-Londra hattına dikkatleri bir daha çekmemiz gerekiyor. Mutasyonların merkezi olan İngiltere’de bu defa OMİCRON’un çıkması ve belli medyanın korku balonlarını şişirmeye başlamaları, yukardaki iddialara haklılık vermiyor değil… İşte günümüz dünyasının, insanlığın ve bilimin en büyük problemi, hiçbir inanca, değer ve dine inanmayanların kurdukları dehşetli cephenin “KORONA” üzerinden saldırılarının mahiyetini anlamak… Dünya kamuoyunun meşhur Marksist kapitalistlerin kontrollerindeki “sosyal enstitülerde” hazırladıkları global hipnozu devre dışı bırakmak… Evet, zamanımız daralıyor ve kıyamete çeyrek kaldı, değil mi?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*