Cumhuriyetin kuruluş felsefesine dair

Bugünkü içtimâî ve siyâsî bütün sıkıntılarımızın kaynağı, cumhuriyet kurulduğunda, bu milletin örf, gelenek, inanç, psiko-sosyal ve tarihi yapısına göre değil, istibdat, baskı, zorbalık ve lâdini bir anlayışa göre yapılandırılmaya çalışılmasıdır.

Bediüzzaman, 1922’de Ankara’ya çağrıldığında, Meclis’e dağıttığı 10 maddelik beyannâmede, yeni teşekkül eden Türkiye Cumhuriyeti’nin, milletin tarih, kültür, din, inanç ve sosyolojik değerlerine göre yapılanması gerektiğini söylemişti.

Aksi halde inkılâpların başarılı olamayacağı ve geçici olacağı uyarısını yapmıştı. Ankara’ya gidişini şöyle tasvir eder:
“1338’de Ankara’ya gittim. İslâm Ordusunun Yunan’a galebesinden neş’e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessâsâne çalıştığını gördüm. ‘Eyvah,’ dedim. ‘Bu ejderha imanın erkânına ilişecek!’”1

Oryantalistlerin yıkıcı takımının çalışmaları, sanki hedefini bulmuş gibidir. Dinde reform yaparak Türkiye’yi Hıristiyanlaştırmak için zemin hazırlanmış, uygun şahıslar bulunmuştur: “Vaktiyle Çankaya’da, Türk milletinin dinini değiştirerek Hıristiyanlaştırmak maksadıyla teşkil edilmiş Protestan Cemiyeti listesi… Biz bu hâdiseyi Kâzım Karabekir Paşa’nın ağzından aynen işitenlerden naklettik… Bir gün Çankaya’da mühim bir içtimâ olmuştu… Bu milleti garp medeniyetinden geri koyan âmilin en mühimmi Müslümanlık olduğu, artık milletin dinini değiştirerek Protestan olmaktan başka çâre olmadığı söyleniyor… O sırada dâvetli bulunan Kâzım Karabekir Paşa geldi. Atatürk ona dedi ki: ‘Paşam!.. Biz bir Protestan Cemiyeti teşkil ettik. Bir de liste hazırladık. Sizi de dahil ediyoruz.’ Dehşet içinde kaldı. ‘Bu mümkün değil’ dedi. Millet bizi parçalar. Benim böyle bir cemiyete girmemin imkânı yoktur. Ben derhal sizden ayrılırım.’ Onun üzerine Atatürk: ‘Paşa, sizinle şaka ettik’ dedi. Urfalı’nın, ‘Bu listede kim vardı?’ sorusuna Salih Bozöyük, ‘İşte bildiğiniz parti (CHP) erkânı…’”2

Karabekir Paşa: “Ben geldiğim sırada Tevfik Rüştü Bey konuşuyordu. ‘Teşkilât-ı Esasiyemizde dinimiz ap açık yazılmalıdır’ diyordu. Söz aldım ve sordum: “Teşkilât-ı Esasiyemizde (Anayasamızda) dinimizin İslâm olduğu yazılıdır Tevfik Bey. Hangi dinî yazdıracaksın, Hristiyanlığı mı?” Mahmut Esat cevap verdi: “Evet, Hristiyanlığı… Çünkü İslâmlık terakkiye mânidir. Bu dinle yürünmez, mahvoluruz. Ve bize de kimse ehemmiyet vermez…”3

Karabekir Paşa, Bediüzzaman’ı Doğu Cephesi’ndeki kahramanca çalışmalarından dolayı da tanıyordu. Keçekülahlılar ile birlikte Ruslara karşı savaşmasını takdir ederdi. Said Nursi’yi görmeyi çok istiyordu. Üstad, bir mektubunda, onun hakkında şöyle diyordu: “Kâzım Karabekir ile eskiden münasebetim vardı. Acaba o münasebetin sebebi olan merdâne mesleğini muhafaza ediyor mu? Eğer eskisi gibi ise ve Nurlara zararı yoksa ve Nura faideleri muhtemel ise ve dost ise, benim selâmımı ona tebliğ edebilirsiniz.”4

Bediüzzaman, İslâm aleyhindeki çalışmaların, psiko-sosyal, yani fıtrat kanunlarına da uymadığını ve başarısız kalınacağını, müthiş sosyolojik öngörüsüyle teşhis etmiş ve herkesi uyarmıştı.5

Ne yazık ki, âlimler bile ona değil, başkalarına kulak verdi. Makam, mevki, maaş sevdasına düştüler.

Dipnotlar:

1- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 181. 2- Hristiyanlığa ve Yahûdiliğe İrtica, Sebilürreşad, sayı: 88, Ekim 1950, s. 194-196. 3- Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması, İst, 1993, s. 55-56. 4- Emirdağ Lâhikası, c. 1, s. 176. 5- Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevi-i Nuriye, Hubâb (10 Maddelik Beyannâme’den), s. 86

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*