Çürüme devam ediyor

Fıtrata müdahale olunur mu? Hayır… Yalnızca insan ne kadar cahil ve zalim olduğunu gösterir. Yalan söylemeyen fıtrat, bütün müdahalelere rağmen ya eninde-sonunda mecrasına döner veya insanın aleyhinde olacak bir felaketle neticelenir… “Müdahale” fikriyle fıtrat kanunlarına karşı gelerek hem nefsine ve hem de çevresine zulmeden tek varlık “insan” dır.

Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle; vahşet, bedeviyet, memlukiyet (kölelik) ve ecir (ücretlilik) devirlerini geçiren insanlığın fıtratı hürriyeti istedi… Yirminci asır, halklar hürriyetinin inkişaf ettiği dönemdir. Medeni ülkeler bu yeni dirilişleri hissedip, hürriyete yürüdükleri halde biz, yani Osmanlı ve onun devamı olan “genç Türkiye”, cehaletimizden yararlanan zındıkanın ayaklarımıza taktıkları kayıtlardan maalesef “bahar güneşine” yürüyemedik. Bilhassa 31 Martla başlayan zındıkanın serüveni, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubatla devam etti…Bu tarihler, fıtratı hürriyet isteyen Anadolu halkına müdahale tarihleridir, fıtratı durdurma veya bozmaya teşebbüs tarihleridir. İnsanımızın dünyasındaki hürriyet meşalesi söndürülememişse de çok büyük tahribatlara sebep olmuş, suların asıl mecrasını bulması epey zaman almıştır. Geçiş süreci sayabileceğimiz dönemlerde çürümeler meydana gelmiş. Milletin bünyesi söz konusu çürümeleri bertaraf etmiş. Yalnız daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz gibi; Cumhuriyet tarihimizde “12 Eylül” müdahalesi kadar sinsi, bu hareket kadar münafıkane ve kapsamlı bir başka hareket yoktur. Zındıkanın dış müdahaleleri ve devletin bazı birimlerini kullanarak bu meşum hadisede kullanmadığı sivil veya resmî birim hemen hemen göremezsiniz. Hareketin ihtiva ettiği alanın genişliği, boyutlarının yüksekliği ve derinliği, beraberinde öyle uzun süreçli bir “çürüme ve bozulma” oluşturmuştur ki; son yirmi sene düzeltmeye kâfi gelmemiştir. Dinî cemaatlere varıncaya kadar tüm toplum birimleri, yakalandıkları bu ateşin içinde bilmeden yanarken; avam-ı mü’minine “ümit olma” iddiasını da maalesef terketmemişler.Avrupa’da uzun süre yaşayanlar; Türkiye’de olup bitenlere akıl erdiremiyorlar. Son zamanlarda, sokağı, tv ekranını veya devlet dairelerini “akıl hastahaneleriyle” karıştırır hale geldik. Zira hangi hadiseyi veya devlet dairesini mantık ölçüleriyle tartmaya kalkışsanız “aklınızı kaybetme” korkusuyla karşılaşırsınız. Başta hükümet olmak üzere, tüm resmî dairelerdeki idareciler “Deli Dumrulu” aratır hale gelmiştir. Susuz derelerin üzerine yaptıkları köprülerden geçenlerden beş, geçmek istemeyenlerden on akçe alırken, hürriyetini kaybetmiş halkımız, hürriyeti takip eden ekmeğinin ardısıra hüzünle bakıyor.12 Eylül’le birlikte şirazeden çıkan sistemin kendi kendisini tamire müsaade etmeyen “ifsat komiteleri” hep istibdadı kullanageldiler. Trafik polisi olmaksızın trafiğini düzene sokan İstanbullular, azıcık bir hürriyette de olsaydı bozulan dengeleri yerine oturtabilirdi… Maalesef “din ve vicdan” hürriyetinden sonra, ifade hürriyetini ve artık şimdi de “yaşama” hürriyetini aldılar milletin.Derin devletin derin müdahalelerinin sebep olduğu “çürüme” çok derinlerde olduğundan, maalesef Türkiye tüm yapısıyla bir çürümenin cenderesine yakalanmış… 1980’den 2000 yılına kadar, derin devletin fukara milletin elinden bazen çalarak, bazen gasb ederek aldığı servetle “üç müreffeh Türkiye” kurulmaz mıydı? Birimlerin bütçeden aldıkları paya “resmî kuruluş vakıflarından” gelen payları da ekleyin… Nihayet depremzedeye gelen yardımları da… Sonra yapılanları hesaplayalım.Çürüme yalnız devlet dairesinde, kamu sektöründe devam etmiyor; annelerimizin, bacılarımızın “Allah rızası için” kollarından çıkarıp verdikleri “himmetlerle” oluşan tüm müesseselerde de… İsim ve resim mevzu bahis değil… Neticeye baktığımızda, Mekke niyetiyle binilen geminin “tağutlar” ülkesinde demirlediğini hüzünle seyrediyoruz… Ve çürüme devam ediyor…Yalnızca milletin arkası-sıra bıraktığı yirmi sene çürümüyor, belki ümitleri, şevkleri ve beklentileriyle birlikte; zekatları, sadakaları ve adakları da çürümeye başladı.Bilgisayar çağında ne devlet şeffaflığa yanaşıyor, ne de sivil-toplum yapılanması.. ve karanlıklar içinde, bilinmezlikler arasında çürüme devam ediyor.Kanaatimizce her tarafı sarmış bu çürüme sürecini beklemek zorundayız. Avrupa toplum hürriyetinden “fert hürriyetine” geçişi çoktan sağladı… İnsanlığın çıtası biraz daha yükseltildi. Fakat biz, millet olarak hakimiyetimizi meclise maalesef taşıyamadık. Çürümekte olan kemalizmden korkan vekillerimiz de çürümede… Yükselen hürriyet güneşi bu sürecin fazla sürmeyeceğini gösteriyor. Komünikasion devrimi şeffaf idareye herkesi mecbur edecek… Ferdin hürriyetini topluma peşkeş çekmeyen Kur’an’ın prensibi “ batıdan doğduğundan”, millet olarak hürriyetimize çok uzak olmadığımız kanaatindeyim… Fakat çürüme tüm hızıyla devam ediyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*