Dar dünya

Image

Evet, bu dar dünya, beşerin cevherinde mündemiç olan istidâdât-ı gayr-ı mahdûda ve ebed için mahlûk olan müyûlât ve arzularının sümbüllenmesine müsait değildir; beslemek ve terbiye için başka âleme gönderilecektir”

Bediüzzaman, Muhâkemât

 

Bir çınar ağacının tohumcuğunu küçük bir saksıda çimlendirmek mümkündür. Fakat yüzlerce yıl yaşayan ve binlerce dal veren koca bir ağacın o saksı içinde hayatını devam ettirebileceğini düşünmek düşüncesizlik olur. Zira küçük bir tohum için geniş olan bir saksı, koca bir ağaç için çok dardır.

İnsan fıtratında da bir çok emelin, arzunun, istek ve istidadın tohumu mevcuttur. Bu emel, istek ve istidatlar, ebede yöneliktir. Bu dünya, bu tohumcuklara kısa bir süre için saksılık yapabilir. Onların inkişaf ederek bâkî meyveler vermesine müsait bir zemin değildir. Onun için dünyadan çok daha geniş bir mekâna ihtiyaç vardır.
İnsan dünyaya beden gözü ile baktığı zaman, kendi cüssesine göre çok büyük görür. Engin denizler, yüksek dağlar, geniş sahralar, bitmez tükenmez zannedilen upuzun yollar, dünyayı insana çok geniş gösterir. Ruhumuza yerleştirilmiş olan emellerin dürbünü ile baktığımız zaman ise, çok büyük zannettiğimiz dünyanın hiç de büyük olmadığını görürüz. İsteklerimizin çok küçük bir kısmını bile burada yerine getirmenin mümkün olmadığını anlarız. Bitmez tükenmez zannettiğimiz yolların ise, kabir kapısına geldiğimizde bitiverdiğini fark ederiz. İşte o zaman dünyanın ne kadar dar olduğunu idrak ederiz. “Bu dünya bir padişaha çok, iki padişaha az” diyen sultanlar, dünyayı geçici saltanatları için bile az bulmuşlardır.
Her insan, daimî bir saadet, ebedî bir muhabbet, tam bir adalet, şahane bir hürriyet ister. Buna mukabil dünyada pek çok meşakkat, musîbet, adavet ve hasretle karşılaşır. Ruhundaki yüksek istidat tohumları sümbüllenip semere vermek ister. Fakat bu istek ve istidatlar için bir saksı kadar dar olan dünya buna imkân vermez.
Hayal başını kaldırsa, hakikatin tavanına çarpar; emel elini uzatsa, ecelin kelepçesini bileğinde hisseder. Çok uzun olan arzu ve istekler, çok kısa olan bir ömür içine sığmaz. Bu kadar geniş istidatlar, bu dar dünyada inkişaf etme imkânından mahrumdur.
Cenâb-ı Hak insana bu kadar yüksek duygular ve geniş arzular verdiğine göre, bunları tatmin edecek nimetleri verecektir. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi, “Vermek istemeseydi, istemeyi vermezdi.” Fakat bu dar dünya, bu istekleri tatmin edecek nimetleri içine alacak kapasiteye ve kabiliyete sahip değildir. Ancak küllî nimetlerin cüz’î bir kısmı için bir vitrin mesâbesindedir. Onların asıllarını ve menbâlarını göstermek için başka bir menzil açacak, kullarına vaad ettiği ve vermek istediği nimetleri orada ihsan edecektir.

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*