Darbeye bakış ve darbeyi hissediş

Demokrat Parti iktidarını kanlı bir darbe ile deviren silahlı cunta, devamında yapmış oldukları insanlık dışı muamelelerle de nasıl aşağılık bir seviyede olduklarını göstermiş oldular.

Burada, darbeye ve darbecilere bakış açısı önem kazanıyor. Bu konuyu ele alalım. Ama, öncelikle 27 Mayıs Darbesine dair bir hatıra notunu aktarmaya çalışalım.

Demokrat Parti eski milletvekili Dr. Tahsin Tola, hatıratında şunu anlatıyor: “Ankara’ya gideceğim zaman, Isparta’da Üstad Bediüzzaman’a uğradım. Üstad, şunları söyledi: ‘Adnan Bey kardeşime selâm söyle… O bizim himayemizdedir. Eğer biz onu himaye etmezsek (eliyle işaret ederek) bir anda altı üstüne gelir. Bizi âlem–i İslâmdan, Pakistan’dan çağırıyorlar. Eğer burayı bırakıp gitsek, bir anda altı üstüne gelir. Burayı biz muhafaza ediyoruz.’”

Üstad Bediüzzaman, gelecek olan tehlikeyi hissetmiş gibi konuşmuş. Zira, onun vefatından sadece iki aylık bir zaman sonra, ihtilâl cuntası harekete geçti ve Menderes’in başında bulunduğu Demokrat Parti iktidarını devirdi.

Bu münasebetle, özetle şunları ifade etmek istiyoruz:

Meşrû iktidarları devirmeyi hedef alan darbeler, hiç şüphesiz gayr–ı meşrû sayılır. Darbe kimden gelirse gelsin, kimler yaparsa yapsın, hüküm değişmez.

Darbeler meşrûiyet dışı oldukları için de, darbelerin savunulacak hiçbir tarafı olmaz. Toptan ve kökten reddedilir: 27 Nisan (1909, Hareket Ordusu), 27 Mayıs (1960), 12 Mart (1971) ve 12 Eylül (1980) darbeleri bu kategoriye girer.

Gerçi, bu ve benzeri darbeleri savunanlar var hâlâ… Ama biz, hangi gerekçeyle olursa olsun, hiçbir darbeyi, hiçbir şekilde tasvip etmiyoruz ve edemeyiz. Dahası, yakın tarihimizde yaşanmış olan bütün o kanlı ihtilâlleri reddin de ötesinde, tel’in ediyoruz. Bu lânetimiz, bundan sonraki muhtemel niyet ve girişimler için de aynen geçerli.

Demokrasinin canına okuyan, temel hak ve hürriyetleri ayaklar altına alan, hukuk ve adâleti katleden, siyaseti alt–üst eden, hür iradeyi hançerleyen, vatana ve millete maddî–mânevî en büyük zararı dokunan darbeleri red ve tel’in sadedinde ne söylense az gelir.

İşte, bu kadar net ve bu derece kuvvetli gerekçelere dayanarak, burada şunları da belirtme ihtiyacını duymaktayız: Darbeleri esastan reddettiğimiz gibi, cuntacıların hukuk ve adâlet dışı icraat ve tasarruflarını da reddediyoruz.

Bu cümleden olarak, cuntacıların yegâne hedefi olduğu anlaşılan Demokrat iktidarları devirme ve partilerini (DP, AP) kapatma tasarruflarını tanımıyoruz ve doğru bulmuyoruz. Tek başına iktidar olan aynı misyon partilerinin hak ve hukuklarını sonuna kadar savunuyoruz. Kaybedilen haklarının tamamını geri verilmesini istiyoruz. En başta da, iktidar haklarını…

Keza, onlara haksızlık yapan odak ve zihniyetlerin, çıkıp alenen özür dilemesini istiyoruz.

O köklü partilerin kapanmasıyla, onların misyonuna değil de, mirasına konmaya çalışan nevzuhûr siyasî eğilim ve oluşumları da kabullenemiyor ve içimize sindiremiyoruz.

Aksi takdirde, ihtilâlleri meşrû görüp tasarruflarını da kabullenmiş sayılırız.

Hâsılı, bütün o darbeleri red ve icraatlerini hiçe saymalıyız ki, milletin hiçe sayılan hak ve hukukunu da savunup iadesini isteyebilelim. “Nemelâzım” diyen ve haksızlıkların üzerine yatılmasını kabullenen hazır menfaat zebunları değiliz ve olamayız.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*