‘Dâvâ görevimiz’ nedir?

Gençlerle ilgili güzel gelişmeleri gündemimizin ilk sıralarına çekiyoruz.

Nerede güzel bir adım atılmışsa, nerede bir pozitif haber varsa hemen onu gündem konusu yapıp paylaşıyoruz.

Böylece güzelliklerin sayısı artıyor.
Güzellikler konuşuluyor.
Hâliyle gençlere karşı ‘hüsn-ü zan’ yaygınlaşıyor.

Aslında biraz da bütün meselenin bakış açısı ile ilgili olduğu anlaşılıyor. Yani bir gencin, bir insanın hayatı hep olumsuzluklarla, problemlerle geçmiyor. Ya da bir genç hep hata yapıyor, hep kusur işliyor değil.

Burada dikkat çeken, konuya, kişiye nereden baktığınızdır.

Yani eleştiri gözüyle baktığınızda, güzellikler görünmez hâle geliyor; ama tebrik, takdir gözüyle baktığınızda eleştirilebilecek mevzular bile küçülüyor.

Tenkit bakışında tebrik azalıyor; tebrik bakışında da tenkit azalıyor.

Ama tabiî ki, yaşanan problemleri de görmezden gelmek, yokmuş gibi farz etmek doğru olmaz.

Belki yapılması gereken yapıcı bir şekilde problemi ortadan kaldırmaktır.

Ve gençlerle ilgili genelde olumlu, pozitif ve yapıcı haberlere, karelere yoğunlaşırsak, böyle durumların daha da artacağı unutulmamalıdır. Çünkü neyi ön planda tutup, onun üzerinde tahşidat yaparsak o kişide huy haline geliyor, kemikleşiyor.
***
Genç hanımefendi bir kamu kuruluşunda çalışıyor. Anlatıldığına göre okul okuması, bitirmesi, atamasının yapılması ve atamasının da istediği, gönlünden geçen bir yere yapılması gibi tevafuk kabilinden hayatında onlarca güzelliklerle karşılaşmış. Bunun da farkında.

Şimdilerde ise iş hayatının yoğun mesaisi içerisinde, (kendi tabiriyle) bir koşuşturmanın içinde bulmuş kendini. Bakmış böyle bir hayat gitmez. Hemen kendi kendine bir program oluşturarak, bir ilgiliyi arayıp bulmuş ve kendisinin de katılabileceği Nur derslerinin tesbitini yapmış ve şimdilerde her hafta bir Nur dersine katılmayı bir görev olarak hayatına katmış. Kendi tabiriyle, “Bütün bu nimetleri hayatımıza katan Rabbimize, bir şükür vesilesi olarak ne yapıyoruz? Namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadetler de neticede kulluk borcumuz, yine kendi menfaatimiz için yapılıyor. Yani Rabbimizin bizim ibadetlerimize ihtiyacı yok ki. Ama hiç değilse, haftada bir sohbetlere katılmak, şahs-ı manevî içinde kendimizi bulmak ‘bir dâvâ görevimizdir’ diye düşünüyorum.” diyor.

Evet, lise, üniversite okurken bir şekilde Nur sohbetleriyle, Nur Talebeleriyle birlikteliklerimiz olmuş olsa da, aslolan okul bittikten ve mezun olduktan sonraki hizmete karşı, cemaate karşı ve dâvâya karşı olan tutumumuzdur. Yani kendi ayaklarımız üzerine durunca, nasıl bir pozisyon alacağımız önemlidir.

Nitekim bu hanımefendi kardeşimizin attığı adımlardan birisi de, bulunduğu iş yerine gazetesinin, dergilerinin gelmesini sağlamasıdır. Yani bu aslında biraz da bir duruş koymaktır. Öğrencilik yıllarında aldığı kimliği, kişiliği hayatı boyunca taşımak ve yaşamak idealidir.

Bu duruş, aynı zamanda biraz da aidiyetin beraberinde getirdiği bir hukuktur. Öğrencilik yıllarında emeği geçen vakıflara, emeği geçen insanlara, bir hayat biçimi kazandıran dâvâya bir vefa göstergesidir.

Tabiî aslolan ise, Allah’ın rızasına uygun bir hayat yaşamaktır. Gerisi zaten gelecektir.

Yine aynı kardeşimizi iş yerinde ailece ziyaretimizde öğreniyoruz ki, Nur derslerinde kendisine verilen, “Günde mutlaka bir on, on beş dakika, en az bir on, on beş sahife Risale-i Nur’dan okumalıyız, yoksa bu hakikatlere yabanileşiriz” ikazını ve ödevini yerine getiriyormuş. Masasının çekmecesinden çıkardığı risalesini, bize göstererek, “Boş zamanlarımda, hatta genelde öğle saatlerinde hemen çıkarıyorum ve verdiğim sözü yerine getiriyorum. Zaten biraz da onlarla nefes alıyorum. Bu benim ‘dâvâ görevim’” cümleleriyle sadakatini göstermiş oluyor.

Böyle güzel ve anlamlı hayat hallerinin gençlerin hayatında daha çok görülmesi dikkat çekici.

Ve aslında bu duruşlar da gençlere daha çok yakışıyor.

Yani vefalı gençlerin olması, hizmet ehli gençlerin bulunması, dâvâ adamı olma yolunda gençlerin geliyor olması ve en önemlisi de okumakla bağı hiç kopmayan gençlerin varolması dâvâ açısından, iman ve Kur’ân hizmeti açısından oldukça sevindirici gelişmeler olsa gerek.

“Yaşanan şartlar ne olursa olsun, içinde olduğumuz durumlar nasıl bulunursa bulunsun, hiçbir şart bizi hizmetten, Nurlardan, bu dâvâdan koparamaz” inancı içerisinde olmak, en azından iki yıllık, dört yıllık bir eğitim öğretim süreci içerisinde kazanmamız gereken bir dâvâ şuurudur.

Bu yoksa, yani kişi mezun olup gittiğinde artık hizmet adına bir haber alınamıyorsa, o zaman hem o hizmeti organize edenler, hem de o kardeşimiz yaşadıkları hayatı yeni baştan bir gözden geçirmeleri kaçınılmaz olacaktır.

Yani okul sonrasına yansıyan bir hayat tarzı olarak ‘Nurculuk’ gelişmemişse, evlenme programında yine kendini gösteren bir ‘Nur Talebeliği’ hassasiyeti gelişmemişse temelde bir problemden bahsetmek kaçınılmaz olacaktır.

Tabiî böyle durumlarda hemen gençleri, genç evlileri, genç hayatları ve genç iş adamları olmuş kardeşlerimizi içine düştükleri durum vesilesiyle tenkit etmek işin kolaya sürüklenmesi anlamı içerecektir.

Oysa olması gereken, eğer bir yerde bir kardeşimiz Nur sohbetlerine gelemez olmuşsa, o gelememe sebebini ortadan kaldırmak için kardeşimizin imdadına koşmak, işte dâvâ adamlığı denen, işte kardeşlik denen şey böyle bir şeydir.

Bir kardeşimizin bile okul sonrası adresini kaybetmek, telefonunu kaybetmek aslında ne kadar rahatsızlık veren bir şey olmalıdır. Bu durum, o kardeşimizin çağın sıkıntılarına, dertlerine terk edilmesi anlamı taşır. Bu da kardeşlik ruhuna sığmaz.

Birbirimizi terk etmek, birbirimizi aramamak, sormamak gibi bir lüksümüz yok.

Çoğu zaman aynı mahallede oturduğumuz kardeşlerimizle bile, yıllar geçiyor da bir aile ziyareti yapılamamış olabiliyor. Hatta oturduğu apartman bilinmiyor. Bu Nur kardeşliğine uygun bir hayat tarzı değil. Ne yapıp edip, bu müfritane irtibat anlamındaki geliş gidişlerimizi arttırmak, mahallelerimizde bu tür konuları gündem yapmak asıl olması gerekendir.

Pek çok kardeşimiz, sırf bu ilgisizliğimiz neticesinde dâvâdan uzaklaşmış bulunmaktadırlar. Evet, kabul edelim ki bu asrın en önemli meselesi, ilgi. O yoksa, çok bir şey gelişmiyor. Bu evlerimizde bile öyledir.

İlgi gösterdiğiniz sizin, ilgi göstermediğiniz, ilgi gösterenindir.
O zaman, gençlerimize okul sonralarında da yardımcı olalım.
Evlenmelerinde, eş bulmalarında, iş bulmalarında, ev bulmalarında, çevre bulmalarında kesinlikle onların yanında yer almalıyız.

Aksi halde, dört beş yıl ilgileniyorsunuz, ama sonra onları arayıp sormuyorsunuz, o da sonraki hayatında kendisi ile ilgilenenlerle devam edip gidiyor hayatlarına. Bu da vebal getirir.

Bugün hangi anne baba, çocuğunu belli bir aşamadan sonra kendi haline terk ediyor?

İşte Nurculuk da, Nur Talebesi kardeşine en az bir anne şefkati taşıyabilmektir. Kazanmak kolay değil. Ama kaybetmek için hiçbir şey yapmamanız yetiyor.

Yani bir kişiyi kazanmak için ne çok şey yapmak gerekirken, kaybetmek için hiçbir şey yapmamak yetiyor.

Gençlere yakın ilgi lütfen!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*